Yedigöller ve sonbahar fotoğraflarıyla aşk yaşıyorum uzun yıllardır. Fotoğraflarına aşık olduğum Yedigöller ‘e gitmek üzere yollardayım. Sonbaharın en çok yakıştığı yer Yedigöller Milli Parkı diyorlar. Bazı yerlerim var, burnumun dibinde ama hep bir aksiliğin çıktığı, haftalarca planlar yapılıp son dakika gidilemeyen. Bunlardan biri de Yedigöller.. Çok merak ediyorum Yedigöller ‘i. Hep fotoğraflarından gördüğüm muhteşem manzaralara bakıp, kokusunu içime çekip, dokunmaya gidiyorum.
Beni instagram hesabımdan takip etmeyi unutmayın. Hikayeler ve öne çıkanlarda çok şey anlatıyorum 😉
İnstagram: Nerdesinbahar
Birkaç çadır kurulmuş, kamp yapanları uyandırmadan sessizce göl kenarına iniyoruz. İşte bir türlü olmayan, olamayan bir hayalim gerçekleşmek üzere. Afrika’ya gitmek daha kolay oldu diye düşünüyorum. Sonbaharın gelmesiyle müthiş renklere bürünmeye başlayan yedi göllerde Büyükgöl, Küçükgöl, İncegöl, Sazlıgöl, Deringöl, Kurugöl ve Seringöl yani gerçekten yedigöl var adı gibi.
Bizim jenerasyonun çok iyi bileceği ünlü ressam Bob Ross tablolarının birinin içinde gibiyim. “Şuraya bir ağaç çizelim” diye başlayan cümleleri burada kurmuş olmalı. Hafif çiseleyen yağmura aldırmadan her türlü fotoğraf çekmekle meşgulüz. Erken davranmamızdan dolayı bizden başkası henüz gelmedi. Aşağıdaki gölden yukarı kamp çadırlarının önünden yürüyünce şelaleye doğru tırmanmaya başlıyorum.
Gülen Kayalar
Şelalenin yanından Gülen Kayalar diye bir yazı görünce dalıveriyorum. Geldim, dur az kaldı, dönsem mi? o kadar geldim devam edeyim derken derken kayaları buluyorum. Kayalara neden Gülen Kayalar dendiğini anlayamasam da görselliği çok güzel. Daha doğrusu Gülen Kayalar’a giden yol güzel.
Öyle güzel ki geçtiğim manzaralar, tırmanışı hissetmiyorum bile. Nazlı gölün dibinden sızan sulardan oluşan bu minik şelale fotoğraf açısından çok verimli. Ben durup aynı yerde uzun uzun fotoğraf çekebilen biri değilim, zaten bir fotoğrafçı da değilim. Diğerleri fotoğraflarını çekerken ben şelaleye gideyim, oraya buraya derken grubu kaybediyorum.
Koca ormanda benden başkası yok. Yaprakların üstüne mi yatıp yuvarlanmadım, ağaçlara mı sarılmadım, onlarla mı konuşmadım. Hepsini yaptım.Tek başına yürüyerek diğer gölleri ve insanları buldum en sonunda. Kaybolmadım yani. Tüm göllerde fotoğraf çektim, mis gibi havayı içime çektim. Normal yoldan yukarı çıkarken dönen arkadaşlarımı da buldum. Yine tek başına devam ettim.
Bu sefer başka bir gruba takılıp Gülen Kayalar‘a başka bir yoldan tekrar ulaştım. Aralara kaynamakta üstüme yoktur. Milli Park’a girince Büyükgöl‘den yukarı doğru asfalt yoldan yürüyünce diğer göllere ulaşabiliyorsunuz ve buradan; eğer rehberiniz doğayı seviyorsa, sizde yürümeyi seviyorsanız, ormanın içinden Gülen Kayalar‘a sizi götürebilir. Pek çok araç yukarı kadar çıkmıştı, yokuşu tırmanmak zorunda kalmamışlar yani. Bütün gün boyunca 3 kez şelale iki kez Gülen Kayalar ve defalarca gölleri gezdim. Atmaca seyir terasına çıktım. Böyle akşamlar yattığım yeri bilemem.
Dilek Çeşmesi (Yedisular)
Burada en çok fotoğrafı çekilen yerlerden biri de Dilek Çeşmesi (Yedisular). Şelaleye tırmandığınız yolda. Su içiliyor mu bilmiyorum ama tahmin edebileceğiniz gibi ben içtim. Sonradan öğrendiğime göre bu çeşmeden akan suların her birinden bir yudum içtikten sonra edilen dualar kabul oluyormuş. Tabi ki içtim ve dua ettim. Bir gece yürüyüşünden döndüğüm gece 3 sularında hemde…
Burada bir geyik üretme çiftliği de var. Türkiye’deki ilk alabalık üretimi buradaki Büyükgöl’de 1969 yılında yapılmış. Milli parkın içinde kalan Köyyeri bölgesinde Bizans dönemine ait kalıntılar varmış. Demek ki burası eskiden yerleşim bölgesiymiş.
Yaban hayvanları konusunda oldukça zengin olan park tam bir doğa cenneti. Akan sular, göller, 100’ün üzerinde kuş, sayısız ağaç türü ne ararsanız var. Her mevsim ayrı ayrı görsel şölen sunması zaten herşeye değer.
Yedigöller ve Kamp
Kamp yapmak için en uygun mevsimler nisandan kasıma kadar. Bir bölümünde karavan ve çadır kampı yapılabiliyor. Bir hafta sonu mutlaka karavanla gelmeliyiz. Öğle yemeği için yanınızda bir şeyler getirebilirsiniz, hatta buraya piknik için günü birlik gelen de çok ama hiç bir şey almadınız diyelim. Küçük bir büfede yiyebileceğiniz tost, sucuk ekmek, köfte gibi yiyecekler mevcut. Biz son seçeneği kullandık.
Gün boyunca yeri geldi ıslandık, bolca güldük, ben zaman zaman kayboldum sonra kendimi tekrar buldum, tırmandım, göle, yeşile ve sonbaharın tüm kızıl renklerine doydum. İnsanın hiç dönesi gelmiyor buradan. Hava kararmaya yakın aracımıza binip şarkılar, sohbetler, çektiğimiz fotoğrafların sohbetleriyle yol alıyoruz.
Uzun yıllar bir türlü gerçekleşemeyen Yedigöller masalım çok güzel arkadaşlıklar edinmem, harika fotoğraflar çekmem ve çok güzel anılarla dönmemle son buluyor. Bob Ross buraları görseydi bir başka çizerdi o tabloları…
Güncelleme: 3 sene sonra tekrar gittiğimde o hayran olduğum Yedigöllerde mahşeri bir kalabalıkla birlikte kamp yaptım. Kampçılara ek bir de günübirlik gezmeye gelenler vardı. Hamağımın, çadırımın üstünden atladılar. Kampçılar için özel yerler ayrılmış ama o kadar insana yetmemiş. Geri kalan her yere de çadır kurulmuş. Yasak tabelalarının altları bile doluydu. Görevliler gidip para topluyor tek tek. Kaldır diyen yok. Tuvaletlerin önünde metrelerce kuyruk var.
Çöp dağları oldu birkaç günde. Bir önceki sefer aşık olduğum Yedigöller bana ızdırap oldu. Kamp alanından neredeyse hiç çıkmadım. Her gece yüksek sesle müzik dinleyenler, alkolün dozunu tutturamayan kampçılar, her sabah ve gün boyu araçların çekilmesi için jandarma anonsları… Bezdum.
Geceleri bir hayli soğuk oluyor. Yanınızda mutlaka kalın bir şeyler getirin. Kamp malzemeleriniz yazlıksa üşürsünüz. Yerde ateş yakmak yasak. Ateş yakmanız için demir ocaklar var. O kalabalıkta bir tane edinebilirseniz yakabilirsiniz. Yanımızda odun götürmüştük ama ormanın içinde kütük bulabildik. Yeterli gelmedi götürdüğümüz odunlar.
O küçük büfe işleri büyütmüş. Köfte, sucuk ekmek ve doğal ürünler satıyor. Bir tane restoran açılmış tepeye ama hala kamp yapacaksanız alışverişi şehirden yapmalısınız. KAmp alanlarında çeşmeler var. Su içilebiliyor. Su sıkıntınız olmaz. Alkol bittiğinde getiren insanlar var. Herkes yolunu bulmuş.
Yedigöller Milli Parkı Giriş Ücretleri:
Kişi Başı | 6 TL |
İndirimli Kişi Başı | 3 TL |
Bisiklet | 6 TL |
Motorsiklet ve Atv | 9 TL |
Otomobil | 18 TL |
Minibüs | 54 TL |
Midibüs | 90 TL |
Otobüs | 162 TL |
Yedigöller Konaklama Fiyatları Ne Kadar?
Yedigöller’e genelde insanlar kamp yapmak için geliyorlar ama kamp yapamayacak ve parası bol insanlar için de bungalovlar yapmışlar. Çok sevimli olduklarını söyleyebilirim. İnsan özenmiyor değil. Kalabalık gelirseniz fiyatı kimseyi sarsmaz bence… Genelde yer bulunamıyormuş. Önceden rezervasyon yaptırın diyorlar ama ben gezdiğim Nazlı Göl’e giderken ki kütük evler hemen hemen hepsi boştu.
Çadır (günlük) | 34 TL |
Karavan(günlük) | 40 TL |
Kütük ev 3 yataklı (günlük) | 335 TL |
Kütük ev 4 yataklı (günlük) | 405 TL |
Kütük ev 5 yataklı (günlük) | 470 TL |
Kütük ev 6 yataklı (günlük) | 525 TL |
Misafirhane (günlük) | 100 TL |
Ben İstanbul Doğa Treking grubuyla gittiğim için çadır konaklaması bizim için indirimli oldu. Grup indirimlerinden faydalanın derim. Yoksa 3 günlük konaklama oldukça fazla maliyet olacaktı. Üç gün de Yedigöller için çok fazla. Hele ki 29 Ekim gibi tatillere denk gelirse o kalabalıkta nefes almak mümkün olmuyor. Haftaiçi gitmeye çalışın. Nerede o yolu olmayan bakir Yedigöller? Nerede şuan ki istila? İnsanın içi acıyor ama haftaiçi hala o bakir havası olur bence… Umudu kesmeyelim…
Yedigöller Milli Parkı Nerede, Nasıl Gidilir?
Yedigöller Milli Parkı İstanbul’a 310 km, Ankara’ya ise 225 km uzaklıkta bulunuyor. Bolu’ya 40 km uzaklıkta bulunan Milli Park’a İstanbul-Ankara karayolundan Yeniçağ’a saparak ulaşabilirsiniz. Navigasyona yazdığınızda sizi götürüyor. Çok kalabalık olduğunda otoparklar yetmiyor. Herkes yollara parkediyor. Jandarma yolu kapatıp tek yönlü ilerlemenize izin veriyor. Herşeye rağmen Yedigöller muhteşemlğini koruyor. Umarım daha fazla mahvolmaz.
Beni sosyal medya hesaplarımdan takip etmeyi unutmayın. Daha çok fotoğraf ve hap bilgiler için;
- İnstagram: nerdesinbahar
- Facebook: nerdesinbahar
2011’de tam zamanlı işinden istifa edip tutkusu olan seyahat etmeyi iş haline getirdi. 2017 yılından beri Hürriyet Seyahat’te gezgin yazar, 2018’den beri de blogunda yazılar yazıyor. Blog ilk etapta gazetedeki yazılarının arşivi olarak düşünüldü ancak daha sonra istediği gibi özgür yazmanın tadına vardı. Gezdiği yerler kadar yollarda tanıştığı, dokunduğu hayatlarında hikayesini yazıyor. Belki bir gün bir hikayenin kahramanı da siz olursunuz kim bilir?