Daha önce iki kez Rize’ye gitmiş biri olarak, Pileki Mağarası’nı hiç duymamıştım. Pileki Mağarası’nı duyduğum an görmek istiyorum. Mağara denince aklımıza doğal olması gelir ancak burası insan eliyle oluşmuş. Kim yapmış? niye yapmış? dağı taşı neden oymuş? hepsini öğrendim. Sıra size anlatmaya geldi.
Beni instagram hesabımdan takip etmeyi unutmayın. Hikayeler ve öne çıkanlarda çok şey anlatıyorum 😉
İnstagram: Nerdesinbahar
Rize İl Kültür Turizm Müdürlüğü’nün ve Kültür Bakanlığının Rize’yi tanıtmak için başlattığı çalışmada ilk işbirlikçi seyahat yazarı bendim. Yağmurlu bir Rize öğleden sonrasında ulaştığımız İyidere’de, önce ilçe kaymakamı Orhan Altun Bey’i ziyaret edip, ardından Halk Eğitim Müdürü Bülent Bey’le birlikte Pileki Mağarası’nın yolunu tutuyoruz.
Pileki Mağarası’na Nasıl Gidilir?
Ben önce Trabzon’a gittim. Trabzon Rize sahil yolunda, Rize’ye girdiğiniz anda ilk karşınıza çıkacak ilçe İyidere. Yol üzerinde tabelalarını görebilirsiniz. Hatta Pileki Mağarası’nın tabelası da var. Pileki Mağarası, İyidere ilçesine 3 km uzaklıkta ve Çiftlik Köyü’nde bulunuyor. Mağaraya varmak için kestirme yolları kullanıyoruz biz. Siz Pileki Mağarası tabelalarını takip edin ki kaybolmayın. Çiftlik köyün daracık yokuşlu yollarında ilerlerken, evlerin arasında ki mezarlar dikkatimi çekiyor. Çok eski mezar taşları da görüyorum. Her evin yanında var neredeyse. Bana enteresan gelen bu mezarlar bölge insanı için rutin bir olay. Yemyeşil çay bahçelerinin arasından tırmanıyoruz bir hayli.
Pileki Mağarası
Pileki Mağarası’na vardığımızda yağmur daha da şiddetleniyor. Arabanın içinden mağaraya ilk baktığımda, tepesinden dökülen şelale dikkatimi çekiyor. Yol boyu mağaranın doğal değil yapay bir mağara olduğunu anlatmışlardı. Bölgeye has Pileki denilen, ekmek pişirmekte kullanılan taştan tablaları bu mağarada yapıyorlarmış. M.Ö 2300 yıllarından 1970 yılına kadar mağaradan devamlı taş tablalar çıkarılmış. Zamanla da kocaman bir mağaraya dönüşmüş.
Kapısında ki turnike ve ardında ki demir parmaklıklar dikkatimi çekiyor. “Eski muhtar bu şekilde yapmış ama bunların hepsi sökülecek ve mağara ücretsiz gezilebilecek” diyorlar. Pileki Mağarası’nın içi ışıklandırılmış durumda. Yere beton dökülmüş. Onların hepsi doğal haline dönüştürülecek zamanla. Mağaranın içinde çıkarılmış tablaların izlerini görebiliyoruz. Bizden çok çok eski zamanlarda yaşamış insanların dokunduğu yerlere dokunmak çok değişik bir duygu.
Pileki karadeniz için çok önemli bir ekmek pişirme yöntemiymiş bir zamanlar. Hamsili yada mısır ekmeği pişiriyorlarmış. Daha sonra Trabzon’da pileki de pişmiş ekmek de yedim. Çok lezzetli olduğunu söyleyebilirim. Etrafını oyup aldıkları yuvarlak tablaların içini oyarak ekmek pişirmeye uygun hale getiriyorlarmış. Mağaradan çıkışta bu tablaları ve çıkarmakta kullandıkları aleti görebiliyorsunuz. Mağaranın kaya yapısı yumuşak olduğu için oyulmaya müsaitmiş. Zamanla dağın içi dehlizlerle, kuyularla, koridorlarla bir mağaraya dönüşmüş. İnsan eliyle olduğuna insan hayret ediyor.
Kuyuların içinden alt kata da inilebiliyormuş. Bir kuyunun içindeki ahşap merdiveni gördüm ancak ağzına kadar suyla doluydu. Mağaranın çıkışına doğru sol tarafa ilerlediğimizde göl gibi su birikintisini görüyoruz. İlk gördüğüm an nasıl bu kadar derin olabilir? diye şaşırıp kalıyorum. Meğer yansımadan öyle görüyormuşum. Aslında bir karış su varmış. Ben yine o yansımalara bakıp derin olduğu şeklinde bakmaya devam ediyorum. Keşke öyle derin olsaymış.
Pileki Mağarası Yürüyüş Parkuru
Kaymakam Orhan Altun Bey buraya çıkan yolları taşla kaplatmış ve insanların yürümesine elverişli hale getirmiş. 2km’lik bir yürüyüş parkuru oluşturmuşlar. Rize’nin plakasından yola çıkarak 53 TL’ye kahvaltı dahil turlar düzenlemeyi düşünüyorlar. Araçlar konukları mağaraya götürecek. Mağarayı gezdikten sonra eğer isterseniz bu patika yollardan yokuş aşağıya bu 2 km’lik yolu yürüyebileceksiniz.
1 km arayla iki tane tarihi değirmeni görebileceksiniz. Bu değirmenler hali hazırda kullanılıyor. Aynı zamanda, ne zaman yapıldığı belli olmayan, çok eski küçük köprülerde harika fotoğraflarınız olacak. Bu değirmenlerin bulunduğu bölgede çayınızı da içebileceksiniz. Ben bu yolu yürüyemedim. Yağmur geçit vermedi. Arabayla ikinci değirmenin olduğu yere indik. Değirmeni gezdik. Değirmene gelen su yolunda biraz yürüdüm sadece. Keşke hava güzel olsaydı da yürüyebilseydim cümleleri ağzımdan hiç düşmedi.
Karadeniz’in eşsiz yeşilliğini doya doya yaşayabileceğiniz, çok eski zamanlarda yaşamış insanların parmak izlerine dokunabileceğiniz, hali hazırda kullanılan değirmenlerde mısır unu çekilirken izleyebileceğiniz, tüm bunları yaparken eşsiz doğasında yürüyüşler yapıp çay içebileceğiniz, günübirlik bir kaçış noktası olmuş. Yağmursuz halinde tekrar gelmek üzere ardıma baka baka gidiyorum.
2011’de tam zamanlı işinden istifa edip tutkusu olan seyahat etmeyi iş haline getirdi. 2017 yılından beri Hürriyet Seyahat’te gezgin yazar, 2018’den beri de blogunda yazılar yazıyor. Blog ilk etapta gazetedeki yazılarının arşivi olarak düşünüldü ancak daha sonra istediği gibi özgür yazmanın tadına vardı. Gezdiği yerler kadar yollarda tanıştığı, dokunduğu hayatlarında hikayesini yazıyor. Belki bir gün bir hikayenin kahramanı da siz olursunuz kim bilir?
Hey gidi karadeniz gezilecek cok yerin var.