• Petra Antik Kenti
  • Petra yolu
  • The Siq Yolu
  • The Siq Yolu atlı arabaları
  • The Siq Yolu otantik müzik yapan amcalar
  • Petra El-Hazne
  • El-Hazne ilk görüş
  • Petra El-Hazne
  • Şöyle bir durup baktım
  • Hayalelre kavuşunca artistik pozlar başlıyor
  • Petra El-Hazne
  • Rengarenk taşlara dokunmaya doyamadık
  • Ölmeden önce Manastıra kavuşmanın mutluluğu
  • İddia büyük, dünyanın en güzel gün batımı deniliyor
  • Petra yolu
  • Petra Antik Kente doğru
  • The Siq Yolu
  • Petra Antik Kenti
  • El-Hazne'yi sonunda yukarıdan görebiliyoruz
  • Petra'da ki hediyelik eşyalar
  • Petra Antik Kenti
  • Rengarenk kayaların enerjisine emanetim
  • Koş Bahar koş
  • Her delikten geçiyoruz Manastıra ulaşmak için
  • Şimdi de gün batımı için koşuyoruz
  • Petra, Gözümü bu manzaraya açtım
  • Petra Candle Light için hazırım
  • Petra, Candle Light
  • Petra'yı yukarıdan görebilmek için tırmanıyoruz
  • Petra, Son bakış son veda
  • Petra yolu
  • The Siq Yolu
  • Petra'ya doğru

Nebatilerin Kayıp Şehri Petra Antik Kenti

Reklamlar

Loading

Nebatilerin kayıp şehri Petra. Her fotoğrafını gördüğümde iç geçirdiğim, rüyalarımı süsleyen Petra. Göremeden ölürsem gözlerim açık kalır diye iç geçirdiğim Petra. 1985 yılında Unesco, bu antik kenti Dünya Kültürel Mirasları listesine almış. Kelime anlamı da ‘taş’ anlamına geliyor. Ürdün’e gitme mevsimi yaklaşıyor. Ben de Petra Antik Kenti’nde sizi neler bekliyor, biz neler yaşadık yazayım istedim...

Beni instagram hesabımdan takip etmeyi unutmayın. Hikayeler ve öne çıkanlarda çok şey anlatıyorum 😉

İnstagram: Nerdesinbahar

Petra yolu
Petra yolu

Akşam saatlerinde geldiğimiz Akabe’de önce kiraladığımız arabayı alıyoruz. Sonra da tabi ki bir telefon hattı. Couchsurfing’den Anas bizi bekliyor. Anas’ın evini buluyoruz.  Tanışıyoruz ve iki saat uyuyup yola koyuluyoruz. Dünyanın yeni yedi harikasından biri Petra Antik Kent’in yoluna düştüğümüzde sabah 4’tü. Neden? Çünkü Petra diye ölüyorum. Çok az şeyi bu kadar istemişimdir. Petra sabah 6 da kapılarını açıyor. Biz de gün doğumuna yetişmeye çalışıyoruz. Akabe’nin çıkışında polis noktasından pasaportumuzu göstererek çıkıyoruz.

Petra yolu
Petra yolu

Çok fazla performans isteyen bir gün bizi bekliyor. O kadar yorgunum ki, yolda biraz uyurum diye düşünmüştüm ama gün hafiften ağarmaya başlayınca Ürdün’ün farklı coğrafyası gün yüzüne çıkmaya başlıyor. Masal gibi, gerçek olamayacak kadar güzel. Uyumak ne mümkün. İnsan herşeyi görmek istiyor. Bir hayalime doğru gidiyorum. Normalde Akabe-Petra arası 2 saatmiş ama biz orada dur burada dur yaptığımız için gün doğumuna yetişemiyoruz. Pişman mıyım? Asla. Muhteşem manzaralar gördü bu gözler.

Petra yolu
Petra yolu

Ürdün coğrafi konumu dolayısıyla yazları dayanılmaz sıcak oluyor. Ürdün’e gidilecek en ideal mevsim Nisan-Mayıs, Eylül-Ekim ayları deniliyor. Biz kasımda gittik ve  şansımıza hava çok güzeldi. 

Petra Antik Şehri

İnternet ve navigasyon Ürdün’de çok sağlıklı çalışıyor. Bizi tam Petra’nın kapısına kadar götürdü. Aracınızı ücretsiz olarak az ötedeki otoparklarına bırakabiliyorsunuz. Hafiften serince hava ama güneş çıktıkça ısınacağını biliyorum. Petra Ürdün’de yapacağınız en pahalı eylem. Petra’nın girişi 50 Dinar ancak biz tüm ülkeyi gezeceğimiz için 80 dinarlık Jordan Expert bileti aldık. Uzun kuyruklara girmemek için gelmeden önce internetten alabiliyorsunuz. 

Ürdün’e gitmeden önce yapmanız gerekenlerle ilgili yazıma buradan ulaşabilirsiniz. 

Petra Antik Kente doğru
Petra Antik Kente doğru

Bizim gibi Petra’yı görmeye gelen kafilelerle birlikte Petra’ya doğru yürümeye başlıyoruz. Bedeviler hemen etrafımızı sarıyorlar tabi. Sıkı pazarlık sonucu 5 dinara iki kişi iki ata binmeyi başarıyoruz. Bedevi bu durur mu? Durmadan ekstra birşeyler satmaya çalışıyor. Normal yoldan çıkarıp başka yollara götürmeye çalışıyor. Ben ısrarla yolumdan dönmeyince, bir müddet sonra geldik diye indiriyor. Ben ata biner binmez pişman olmuştum zaten. Canıma minnet.

Petra'ya doğru
Petra’ya doğru

Petra’ya Giden The Siq Yolu

Sonra büyülü The Siq yolu başlıyor. Sonunda neye kavuşacağımız tabi ki biliyoruz ama bu yol öyle esrarengiz ki heyecana heyecan katıyor. El-Hazne’ye ulaşmak için 1,5 km The Siq yolundan yürümeniz gerekiyor. Devasa kayaların arasından geçen muhteşem bir yol bu. Bu yol kayalarla çevrili, yüksekliği 180 metreyi bulabilen bazı yerlerde eni 2 metreye kadar daralan doğal bir koridor.

Biz gitmeden birkaç hafta önce burayı sel basmıştı, turistler mahsur kaldılar. Petra’yı kapattıkları için görmek için gelenler göremedi. Şükürler olsun bizim başımıza gelmedi bu. Çok üzülürdüm. Bu yolu yürümek istemeyen yada yürüyemeyecek durumda olanlar için at arabaları var. Yürürken hızla geçen bu at arabalarına çok dikkat edin. Onlar pek etmiyor çünkü.

The Siq Yolu atlı arabaları
The Siq Yolu atlı arabaları

Yerel enstürman çalan bedeviler, size devamlı birşey satmaya çalışan bedeviler, turist kalabalığının içinde yürüyoruz. Yol üstünde sayısız fotoğraf çekiyoruz. Her gördüğümüz manzara başka çünkü. Kayalar pembe, sarı, turuncu, kırmızı… Renkten renge giriyor. Daha önce böyle bir güzellik görmemiştim.

The Siq Yolu otantik müzik yapan amcalar
The Siq Yolu otantik müzik yapan amcalar

Ve Beklenen Son El-Hazne

Öyle değişik bir ortam var ki zaman nasıl geçti, nasıl yüründü o yol insan anlamıyor. En sonunda kayaların arasından birden bire görüyorum. İşte gönlümün efendisi, yüzyıllardır kayıp şehir Petra’nın El-Hazne’si. İndiana Jones, Mortal Kombat gibi meşhur filmlerle ünlenen bu mistik alan mahşer yeri gibi. Ne çok insan var. Durup uzun uzun seyrediyorum. Gündüz vakti, gözler açık görülen bir rüya bu. Abarttığımı düşünen varsa gidip denemeli ve gelip bana anlatmalı.

M.Ö 400 yılı ile M.S 106 yıllarında Petra Antik Kenti,  dönemin zenginleri Nebatiler’in başkentiymiş. Nebatileri kayıp şehrinde ki ilk yerleşimin 9000 yıl önce olduğu düşünüyormuş. El-Hazne’nin altında ki gizli bölümde kral mezarları da varmış ama El-Hazne’ye yaklaşmak yasak. Zincirler var. Zaten görevliler her yerde. Enbad Krallığının soyunun da, nereden geldikleri de bilinmiyor. Kervan yollarının birleştiği noktada kurulan antik şehir belli ki oldukça stratejik bir öneme sahipmiş.

Petra El-Hazne
Petra El-Hazne

Sonra ne olmuş da terkedilmiş, nasıl kaybolmuş, önemini nasıl yitirmiş bilinmiyor. 1812 yılında Johann Burckhardt tarafından tekrar bulununcaya kadar herkes bu muhteşem kenti unutuyor. Yaklaşık 100 kilometre alana yayılmış durumdaki Petra Antik Kenti, kayaların kırmızı, pembe, sarı ve turuncunun karışımından oluşan rengi nedeniyle “Rose City” olarak da adlandırılmış. Antik kentte kireç taşına oyularak yapılmış amfi tiyatro, manastırlar, evler ve mezarlar var. Bir günde gezilemeyecek kadar büyük ve ayrıntılı demek bu. Tüm gün koşacağımız anlamına geliyor. Rahat bir ayakkabı şart.

Petra Antik Kenti
Petra Antik Kenti

El-Hazne’yi Yukarıdan Görebilmek Hiç Kolay Değil

Develer, Gözleri sürmeli Karayip korsanı tipli adamlar, her fotoğraf karesine giren japonlar, eşekler… Tam bir curcuna. Petra’nın önünde temiz bir fotoğraf yakalamak için göbeğimiz çatlıyor. El-Hazne’yi tepeden gören fotoğrafları hatırlayıp yukarı çıkmak istiyoruz. Zaten siz unutsanız da elinde fotoğrafla gelen bedeviler hatırlatıyor. Devamlı birileri gelip yukarı çıkarmaya çalışıp para istiyor. O parayı ödemeden yukarı asla çıkamazsınız. Eğer çıkmaya niyetiniz varsa direnmeyin.

Petra'yı yukarıdan görebilmek için tırmanıyoruz
Petra’yı yukarıdan görebilmek için tırmanıyoruz

Resmen yolunuzu kesiyorlar. 10 dinar istiyorlar. Hatta arkadaşımla bir itiş kakış bile yaşandı. Yurtdışında, hele ki bir arap ülkesinde kavga etmemesi gerektiğini bilmeyen arkadaşıma çok kızıyorum. Biran da etrafımızı onlarca bedevi sarıverdi. Çok korkunçtu. En sonunda pazarlıkla iki kişi için 6 dinar ödeyip bir rehber eşliğinde yukarı tırmanıyoruz ama bozulan sinirlerim ve kaybettiğim zamandan bir hayli geriliyorum.

El-Hazne'yi sonunda yukarıdan görebiliyoruz
El-Hazne’yi sonunda yukarıdan görebiliyoruz

Sabah saatlerinde ışık tam El-Hazne’nin üstüne vuruyor. O saati kaçırmayın. Biz bedevilerle uğraşmaktan o saati kaçırıyoruz. Yukarı çıkmışken de uzun uzun Petra’yı seyrediyoruz. Hatta  “Sizin için çok tehlikeli diye rehbersiz göndermiyoruz” diyen rehber bizi bırakıp gidiyor. Sonuçta parayı verdik. Rehberden de kurtulunca açıyoruz bir müzik, seriyoruz bir örtü, çıkarıyoruz olan yiyeceklerimizi Petra’ya karşı oturuyoruz. Bizim gibi insanları özgür bırakmak lazım. Aksi halde nefes alamayız.

Hayalelre kavuşunca artistik pozlar başlıyor
Hayalelre kavuşunca artistik pozlar başlıyor

Petra ve sıcacık güneş hem içimizi, hem gerilen sinirlerimizi tedavi ediyor. Unutuveriyoruz onlanları. Tiyatroya doğru gidilen taraftan yukarı tırmanılıp bu teraslara gelinebiliyormuş ama o da saatler sürüyormuş. Gezmemiz gereken koca bir antik kent varken ve zaman da azken parayı verip kurtulmak en akıllıcası oluyor. Petra’ya ikinci gün girme şansımız yok. Aynı parayı ödersek girebiliriz tabi. Biz gittiğimizde 1 JOD 7,5 liraydı. Yani 600 Lira ödemişiz kişi başı. Ülke gerçekten pahalı.

Şöyle bir durup baktım
Şöyle bir durup baktım

Petra Antik Kent’in de Herşey Çok Pahalı

Petra’da yiyecek ve içecek satan yerler var. Tabi ki deli pahalı. Biz Petra’nın heyecanıyla yanımıza çok az su ve yiyecek almışız. Ülkenin pahalı olduğu  biran aklımızdan çıkmış. Su bile 3 dinar.  Bunu 7,5’la çarpın. Lanet olsun döviz kurunu icat edene. Susamaya korkar olduk. Her yer hediyelik eşya satıcılarıyla dolu ama alamıyoruz.

Petra'da ki hediyelik eşyalar
Petra’da ki hediyelik eşyalar

Hem dönüşte bagaj hakkı olmayan uçak biletimizden, hemde TL’ye çevirince oldukça pahalı olmasından. Ülkenin parasını bu kadar değerli yapacak petrol yada başka birşey olmaması da insanı şaşırtıyor. Neden? deyip kalıyorsun.

Petra Antik Kenti
Petra Antik Kenti

Petra Antik Kenti’nde dolaşmaya başlıyoruz. Bir gün asla yetmez demişlerdi. Haklılarmış. Tepelere tırmanıyoruz. Kaç merdiven tırmandık bilmiyorum.Aşağıda ki insanlar minicik kalıyor. Çarşılarında dolaşıyoruz. O rengarenk taşlarına dokunuyoruz. Rüya aleminde gibi dolanıyorum.

Rengarenk taşlara dokunmaya doyamadık
Rengarenk taşlara dokunmaya doyamadık

El-Hazne’den Sonra İkinci Durağınız Mutlaka Manasır Olsun

Öğleden sonra aşağılara indiğimizde birden kendimizi manastır yolunda buluyoruz. Hep bir manastır tabelaları var. Bedeviler eşek ve deveye taksi diyor. 10 dinar istiyor. “Manastır” diyor. Ne olduğunu anlayamıyoruz. O tarafa doğru merakla yürüyoruz. Yakın sanmıştım ben. Bir hayli yürüdükten sonra dönen insanlara soruyorum. “Çok yol var mı?” “ Var“diyorlar. “Değer mi?” diyorum. “Değer” diyorlar. O zaman mutlaka görmeliyiz. Hava 4,30 da kararıyor.

Koş Bahar koş
Koş Bahar koş

Bir saate yakın yokuş yukarı merdiven koşmak kulağa nasıl geliyor? Gezmek zor iş. Hayat böyle zamanlarda bize bir güzel ki sormayın. El-Hazne’den sonra ilk gidilmesi gereken yer manastır olmalıymış. Biz sağdan devam ettik. Soldan devam etseymişiz manastır tabelalarını görecekmişiz.

Her delikten geçiyoruz Manastıra ulaşmak için
Her delikten geçiyoruz Manastıra ulaşmak için

Manastıra vardığımızda gün batmadan önceki son ışıklar manastırın üstündeydi. Tek kelimeyle muhteşemdi. Ölmeden tırmanabilirseniz tabi. Çok konforlu olmayacak ama daha bol vakitte eşeklerle burayı çıkabilirsiniz. Ben yine de yürümeyi tercih ederdim. Manastır’ın El-Hazne’den daha güzel olduğunu söyleyebilirim. Manastırı görünce El-Hazne’nin bitirilmemiş olduğunu düşünüyorum nedense.

Ölmeden önce Manastıra kavuşmanın mutluluğu
Ölmeden önce Manastıra kavuşmanın mutluluğu

Manastır’a çıkmakla çile bitiyor mu? Tabi ki hayır. Bu seferde “Dünyanın en güzel gün batımı” yazıları ve okları bize Manastır’ın karşı tepesini gösteriyor. Madem buraya kadar geldik o zaman hadi gün batımı yakalayalım diye yine koşmaya başlıyoruz. Petra bizi canlı canlı yiyor resmen. Karşı tepeye de tırmanıyoruz. Yine başka bir muhteşem manzara bizi karşılıyor. Tam tepede bir cafe var. Turistlerden başka kimse kalmamış. Kendi kendimizi ağırlıyoruz.

Şimdi de gün batımı için koşuyoruz
Şimdi de gün batımı için koşuyoruz

Satmak için getirilen kolyeler, biblolar ne varsa öylece ortalıkta duruyor. Çalınmasından korkan yok anlaşılan. Böyle olunca da kimse dokunmuyor. Bulunduğumuz tepenin aşağısında bir kanyon, karşımızda dağlar, o dağların ardında batan bir güneş… Herkes gitti. Açıyoruz bir müzik, gün batımının hakkını veriyoruz. Gün batmasıyla birlikte buz kesiyor ortalık. Ne varsa giyiyoruz üstümüze ve yine koşmaya başlıyoruz. Bu sefer neden? Candle Light için. Ama boşa koşmuşuz. 8,30 da başlıyormuş o karanlık merdivenlerde ve antik şehirde ne koştuk ama ne koştuk. Bir günde 42 bin adım atmışız. Ayakta duracak halim kalmadı.

İddia büyük, dünyanın en güzel gün batımı deniliyor
İddia büyük, dünyanın en güzel gün batımı deniliyor

Petra, Candle Light

El-Hazne’nin önüne geldiğimizde kandilleri hazırlıyorlardı. Görevli biletimizin olup olmadığını sordu. Biz sabahtan almıştık. Candle Light için bir sıraya girip 17 dinara ekstra bilet almamız gerekti. Bunu internetten alamıyorsunuz. Akşam çıkıp, bileti alıp tekrar da dönebilirsiniz tabi ama bu 1,5 km’lik The Siq yolunu 4 defa yürümeniz anlamına geliyor. Akşam at arabalarını görmedik. Görevli biletimizi görünce içeride kalmamıza izin veriyor. Profesyonel makinalarıyla pek çok fotoğrafçı da var. Kendimi tahta bir banka atıp devrildiğimde, uyumadan önce gördüğüm son şey Petra’nın El-Hazne’si oluyor. Petra’nın koynunda uyuyan var mı daha önce?

Petra, Gözümü bu manzaraya açtım
Petra, Gözümü bu manzaraya açtım

Uyurken bir hayli de üşüyorum tabi. Gözlerimi tekrar açtığımda kandillerin ve dolunayın ışığında El-Hazne’yi görüyorum. Bir bedevi kendi dilinde şarkılar söylüyor. Uzun süre hiç kımıldamadan yattığım yerden bu manzarayı seyrediyorum. Kımıldarsam sanki uyanıcam. Ya uyanırsam? Ya gerçek değilse? Neyse ki gerçek. Yorgunluktan sızlayan vücuduma, açlıktan sırtıma yapışan karnıma rağmen yaşadığım şey hepsine değer. 8,30’a doğru insanlar gelmeye başlıyor. Biz kayaların üstüne tırmanmak istiyoruz. Bedeviler yine çıkartmamaya çalışıyor. Her durumda para koparmaya çalışıyorlar. İçkili mi yoksa başka birşey mi kullandı anlayamıyoruz ama kafası pek bir güzel. O karanlıkta bedevi arkadaşımı tanımaz mı? Sabah dalaştığımız bedevi. Başka hiç insan yokmuş gibi. Bu sefer işi ben devralıyorum ve şakalaşarak, gülerek yakamızı bırakmasını sağlıyorum. Herşey çıkmaza girdiğinde kocaman bir gülümseyin.

Petra Candle Light için hazırım
Petra Candle Light için hazırım

Candle Light Müzik Dinletisi

Dışarıdan gelenler kandillerin arasına serilen kilimlere yerleşiyorlar. Bizim yerimiz çok güzel. Resmen locadayız. Kandil ışıklarında müzikler çalıyor. Sadece bir flüt, sadece insan sesi… Oldukça yalın ve sade. Sonra Petra’yla ilgili anlatım başlıyor oldukça tiyatral bir şekilde. Ses kayalarda yankılanıyor. İnsanlar durmadan konuşuyor. Devamlı birileri “şişttt”  diye uyarıyor ama yine konuşuyorlar. Ne konuşuyorsunuz? Neden konuşuyorsunuz? ve birden çat diye ışıklar yanıyor.

Petra tüm ihtişamıyla gece ışıkları içinde aydınlanıyor. Herkesten hayranlık dolu bir nida çıkıyor. Şuan bunları yazarken bile o ana gidebiliyorum. Aşağıya inip insanların içine karışıyoruz. Gözlerim El-Hazne’de, onu seyrediyorum devamlı. Unutmamak için her detayını hafızama kazıyorum. Yarım saat sürdü müzik dinletisi. Ardından bir yarım saatte insanlar fotoğraf çeksinler, izlesinler diye müsade ettiler.  Aşağı yukarı 17 saattir Petra Antik Kenti’ndeyiz. Artık gitme zamanı. Sayısız kere ardıma baka baka, aklım Petra’da kala kala gidiyorum. Çok garip bir his oldu. Çok sevdiğim birinden ayrılıyor gibiyim. Öyle bir hüzün. Petra’nın gecesini gündüzünden de daha çok sevdim. Petra, beni asla pişman etmediği gibi bir parçamı da aldı benden. Bir gün yeniden bir bütün olabilmek için mutlaka geri döneceğimi biliyorum.

Candle Light haftanın üç günü pazartesi, çarşamba ve perşembe geceleri düzenleniyor. Biletlerini kapıdan alabileceğiniz gibi, Petra’da ki tur firmalarından yada otel resepsiyonlarından alabiliyorsunuz. 10 yaşında altında ki çocuklar ücretsiz.  20,30 da başlayıp 22,30 da bitiyor. Tüm The Siq yolu fenerlerle aydınlatılmış. Gündüz geçtiğim yollar ay ve kandil ışıklarında bambaşka birşeye bürünmüş. Arkadaşım benimle aynı büyü içinde değil. O verilen paraya karşılık yarım saatlik gösteriyi az buluyor. Yalın müzik hoşuna gitmemiş. Çok sesli senfoni orkestrası beklemiş. Durmadan bunları konuşunca dayanamayıp kovalıyorum. Bırak mutlu olan kişi tadını çıkarsın değil mi? Yolda yürüme yolunda fenalaşan yaşlı bir kadın görüyorum. Aslında dümdüz, yokuşsuz kolay bir yol ama demekki başka bir sağlık problemi var. Biraz oturunca ve su içince toparlıyor.

Petra, Son bakış son veda
Petra, Son bakış son veda

Petra’da Couchsurfing Deneyimi

Çıkışta arabamızı alıyoruz. Petra’da konaklayacağımız yeri Couchsurfing’den buldum. Evsahibimiz Toka’nın babasıyla buluşmamız gerekiyor. Adresi tam tarif edemiyor. Biz de anlayamıyoruz. Attığı konum bizi başka yerlere gönderiyor. O yorgunluğun üstüne cinnet geçirmeme ramak kala gelip bizi buluyor. Evin önünden de geçmişiz. Petra’da, vadiye bakan bir villaya giriyoruz. Hayat böyle birşey. Dünyanın bir yerlerinde, hiç tanımadığımız bir aile bize yemekler yapmış, çaylar demlemiş, tüm güler yüzleriyle bizi misafir ediyor. Ortak bir dil bulup kafasını gözünü yara yara sohbet edip bol bol gülüyoruz. 

Rengarenk kayaların enerjisine emanetim
Rengarenk kayaların enerjisine emanetim

 

Paylaşmak güzeldir!

Reklamlar

İlgili yazı

One Comment

Yorum Yaz

Your email address will not be published. Required fields are marked *