Uzundere Şelalesi Ordu’nun Aybastı ilçesinde bulunuyor. Uzundere Şelalesi adı gibi uzun ve tam 105 metre yüksekten dökülüyor. Uzundere Şelalesi’nden aşağıda bu kadar yüksek olmasa da irili ufaklı 6 şelale daha varmış. Biz sadece bir tanesini görebildik.
Beni instagram hesabımdan takip etmeyi unutmayın. Hikayeler ve öne çıkanlarda çok şey anlatıyorum 😉
İnstagram: Nerdesinbahar
Uzundere Şelalesi ‘ne Nasıl Gidilir?
Perşembe Yaylası’na çıkarken Aybastı’da Uzundere Şelalesi tabelasını görünce dönüşte uğrayalım diyoruz. Bu şelaleyi daha önce duymamıştık hiç birimiz. Aybastı’nın insan kalabalığı ve trafiğinin içinde böyle bir tabela gördüğümüzde hemen şuracıkta izlenimi vermişti bize. Yolunun bu kadar uzun ve zorlu olabileceği aklımıza gelmiyor hiç.
En güzel yeri yol boyu bizi hiç bırakmayan Uzundere Şelalesi tabelaları oluyor. Navigasyon bazı yerlerde şaşırıp bizi köylerin içinde dolandırıp duruyor. Sıkıştığımız noktada köylerde yol soruyoruz. Sorduklarımız hiç bu şelaleye gitmemiş. Merak da etmemiş. Bizim neden gittiğimizi de anlayamıyorlar.
En sonunda bir köye geliyoruz. Uzundere Köyü’ymüş burası. Uzundere Şelalesi’ne giden yolda, bir evin önünde iki çocuk oynuyor. Şelaleyi soruyorum. Bana parmağıyla işaret ediyor. Nasıl güzel çocuklar anlatamam. Muhteşemler gerçekten. Şelale onların evinden hemen sonra.
Uzundere Şelalesi ‘ni İlk Görüş
O kadar yol gidince tek dileğimiz gittiğimize değmesi. “İnşallah çeşme gibi birşey değildir” diyoruz. Bir taraftan yürüyoruz, bir taraftan da tırmanıyoruz ve köşeyi dönünce “vay arkadaş” dedirtiyor bize. O an 105 metre olduğunu bilmiyoruz. Tek derdimiz kadraja sığmaması ve havanın kararıyor olması.
Bazen gördüğün çok güzel şeyleri fotoğraflamak kolay olmaz. Tek seferde bir kareye sığdırmak için Metehan çok uğraşıyor. Ben o sırada biraz kalp sıkışması yaşıyorum. Çarpıntı falan tutuyor. Yol o kadar uzun sürmüştü ki aksam olmuştu. Hava kararıyordu. Fotoğraf için ışık kaçıyordu. Ben “bosver” dediğim halde vazgeçmeyip illa ki o fotoğrafı çekiyor. Son zamanlarda fotoğrafa çok zaman ayırdığımı düşünmeye başladım.
Evet güzel bir fotoğraf çekmek ve sonra o fotoğraflara bakıp mutlu olmak çok güzel ama o anı yaşamayı erteliyorum. Karadeniz yolculuğumda fotoğraflayamadığım ama hafızama kazınan muhteşem görüntülerle döndüm. Bunu anlatırken öyle heyecanlanıyorum ki fotoğrafı göstermekten daha müthiş bir duygu.
Akşam vakti olduğu için şelalede yüzme hayalimiz bir başka bahara kalıyor. Kanyon sporu yaptığımız için o şelalenin tepesinden aşağıya iple inme hayalleri kuruyoruz. Bu planlar bir sonraki gelişi beklemek zorunda. Şuan yapabileceğimiz tek şey, şelaleye bakan bankta oturup onu hayranlıkla izlemek. Suyun ve doğanın sesini dinlemek.
Uzundere’de Kaç Şelale Var?
Uzundere Şelalesi tek bir şelale değilmiş. Aşağıda bir şelale daha vardı. Biz o an ikinci bir şelale daha var sanıyoruz ama gerçekte Uzundere Şelalesi ile birlikte yedi tane peş peşe şelale varmış. En yüksekten akanı Uzundere Şelalesi‘ymiş. İnternetten öğrendiğim kadarıyla da Türkiye’nin en yüksekten dökülen şelalesi burasıymış. Yol üstünde gördüğümüz bir tabeladan girmiştik biz sadece. Bizi neyin beklediğini bilmeden. Ne iyi etmişiz. Müthiş bir keşif oluyor bizim için.
Havanın kararıyor olmasıyla dönüşe geçiyoruz. Şelalenin hemen dışında yere beton dökülmüş. Bir hazırlık içerisinde burası. Sanırım Uzundere Şelalesi’de bir müddet sonra insan seline kapılacak. Ön çalışma kulübeleri dikilmiş. Hemen bir kulübe dikip para kesmeye, insanlarda çöpüyle gelip her yeri kirletmeye başlayacak demek ki. Bu köydeki sakin, huzurlu hayattan da eser kalmayacak o zaman.
Geri dönüşte de navigasyona güvenmeyin, kaybolduk. Dönüş tabelaları yeterli değil. Perşembe’ye dönebildiğimiz de gece yarısını geçmişti. Metehan’nın annesinin Perşembe’deki evinde kalmıştık bir gece önce ve sabah öyle bir havalı çıkmıştık ki. Yollar bizi bekliyordu falan filan ama fazla uzaklaşamadık. Gördüğümüz her tabelaya girdiğimiz, her yer de keyif yaptığımız için kös kös eve geri dönüp bizi bekleyen dolmalara koştuk.
2011’de tam zamanlı işinden istifa edip tutkusu olan seyahat etmeyi iş haline getirdi. 2017 yılından beri Hürriyet Seyahat’te gezgin yazar, 2018’den beri de blogunda yazılar yazıyor. Blog ilk etapta gazetedeki yazılarının arşivi olarak düşünüldü ancak daha sonra istediği gibi özgür yazmanın tadına vardı. Gezdiği yerler kadar yollarda tanıştığı, dokunduğu hayatlarında hikayesini yazıyor. Belki bir gün bir hikayenin kahramanı da siz olursunuz kim bilir?