“Ukrayna’ya gidelim” dendiği an gözümün önüne gelen ilk manzara senelerdir gitmeyi istediğim Aşk Tüneli. Aşk Tüneli, Tunnel of Love yada Ukyana’da dendiği gibi Tunel kokhannya ( Tünel Kohanni diye okunuyor. Yazılışı da тунель коханя böyle), yemyeşil ağaçların içinden geçen bir tren yolu. Her mevsim ayrı bir güzelliğe bürünen Aşk Tüneli en romantik rotalar arasında sayılabilir. Aşk Tüneli’nin, birbirine kavuşamayan aşıkları birleştirdiğinden tutunda eğer sevdiğiyle öpüşürse sonsuza kadar ayrılmayacağına dair bir sürü efsane duyacaksınız. Aslında soğuk savaş döneminde askeri bir üssü saklamak için yapılmış bir tren yolu. Böyle romantik bir manzaraya yakışmadı değil mi gerçekler?
Beni instagram hesabımdan takip etmeyi unutmayın. Hikayeler ve öne çıkanlarda çok şey anlatıyorum 😉
İnstagram: Nerdesinbahar
Aşk Tüneli yani Tunel Kokhannya’ye Gidebilecek miyim?
Aşk Tüneli’ne Türkiye’den giden o kadar az insan vardı ki, bir elin parmakları kadar ancak. Araştırma yaptığınızda hakkında yazılan yazılarında ne kadar az olduğunu göreceksiniz. Ben ne zaman gördüm ve nereden aklıma düştü hiçbir fikrim yok tabi… Daha Ukrayna’ya gitmeden başlıyorum araştırmalara. Aşk Tüneli’ne nasıl gidilir? Birkaç blogda yazıyor ama o tren biletini nasıl alacağımı yazmıyor. Daha pek çok şey gibi… Yine başa düştü iş. “Git yaşa ve anlat Bahar ” diyorum.
Lviv’e ulaştığımızda üç kişiyiz ve Aşk Tüneli meraklısı bir benim. Bir hayır, bir olursa da olur olmazsa da ve ben mutlak gidilecekler arasındayım. İner inmez ona buna sormaya başlıyorum. Aşk Tüneli diye sorduğum kimse bilmiyor. Önüme gelen her Ukrayna’lıya Aşk Tüneli’in fotoğrafını göstermişimdir sanırım. Çoğu fotoğrafı ilk defa görmüş olabilir hatta. “Ukrayna’da mı?” diye soruyor. Aşk Tüneli’ne giden bir tur arıyorum önce. Turla kolay gidebileceğimi düşünüyorum ama Lviv’den giden öyle bir tur yok tabii… Bir günlüğüne araba kiralayayım diyorum. Gördüğüm fiyatlara dudağım uçukluyor. Bla Bla Car, Uber dene allah dene yok olmuyor. Yol arkadaşlarıma diyorum “gidip gardan bilet” alalım. Pek oralı değiller. Gar şehir merkezine yarım saat uzaklıkta.
Aşk Tüneli’ne Giden Tren Biletini Alabilmek
Lviv Havaalanı’na indiğim anda internete girdiği an arızalanan ve durmadan ateş gibi ısınıp kapanan bir telefonum var. Bu sebepten hat alamıyorum. Kiraladığımız evin internetinde de girip araştırma yapamıyorum. Telefon çalışmıyor. Tam deli olmalık değil mi? Lviv’de suratı beş karış dolaşan biri gördüyseniz o bendim. Ukrayna’ya gelme sebebim Aşk Tüneli ve ben gidemiyorum. Yol arkadaşlarımdan Hasan diyor ki; “Bu akşam dışarı çıkıcaz. Biriyle tanışıcaz. O halledecek”. Şaka gibi ama bu dediğimiz harfi harfine oluyor. Burak ve ailesi Lviv’de Antalyalı Restaurant’ı işletiyor. Tren garının şehirde bilet alabileceğimiz bir gişesi varmış. Etrafında dönüp durmuşuz hatta. Sabah buluşup gidip bilet alabileceğimizi söylüyor. Ay ben nasıl mutlu ay nasıl mutlu… Tren biletini şehirden alabileceğiniz yerin tam adresine şuradan ulaşabilirsiniz. Online bileti buradan alabilirsiniz. Ben gitmeden almayı başaramayanlardanım. İlla kendim alıcam.
Sabah Burak’la buluşup tren garına gidiyoruz. Burak biraz Ukraynaca da öğrenmiş. Ukraynalılar pek kibar insanlar değil. Bir şey sorduğunuzda anlamazsanız ikinciye sorduğunuzda azarlıyorlar devamlı. Kişi başı 100 Grivna (2018 Mayıs) iki adet bilet alabiliyorum. Onu cebe koydum ya gerisini hallederim nasılsa. Sorun bir türlü tren biletini alamamaktı. Ukrayna’da da tren biletlerini aylar önceden almak gerekiyormuş. Yataklı vagonlarda hiç yer bulunmuyor. Son dakika iptallerinden bazen yakalanabiliyormuş.
Sabah 9’da ana gardan tren kalkacak. Sabaha öksürmekten hiç uyuyamamış bir Bahar ve hiç gitmek istemeyen bir yol arkadaşı var. “Gitmesek mi Bahar abla?” diyor. Ben kimseden benimle gelmesini istememiştim zaten. “Ne diyim ben sana şimdi” diyorum. Geliyor. Sabah yağmurlu bir Lviv sabahında, sokaklarda dolaşıp kahvaltı edecek yer arıyoruz. Saat 7.30 civarı ve her yer kapalı. Ünlü Baczewski Restoran daha açık büfesini yeni diziyor. Biz girip bir güzel kahvaltı ediyoruz yol öncesi. Sonra da Uber’den bir taksi çağırıp gara gidiyoruz. Son dakikaya bırakmayın sakın. Lviv trafiği de İstanbul’u hiç aratmıyor.
Lviv Tren Garı
Gara koşa koşa giriyoruz. Bilette 10’cu peron diyor. On dakika kalmış trene… Biz ona sor, buna sor. En sonunda gişedekilere sormak aklımıza geliyor. Tren garı eski bir savaş filminden fırlamış gibi. Doğu bloğu ülkesi insanlarının suratları asık. Genelde siyah giyinmişler. Yanlarında sayısız çuval, bavul var. Bu tren garı ülkenin pek çok yerine gidiyor. En sonunda tren geldiğinde basamakların kapısında iri kıyım biletçi bir abla beliriyor. Tek tek biletlere bakarak doğru kompartımana binmenizi sağlıyor. Biletin üstünde Ukraynaca yazıyor. Hangi peron hangi kompartıman anlamak öyle zor ki. Gara girince insanlara sormaktan çekinmeyin. Ben sağlama alabilmek için pek çok insana sordum. Herkes yardımcı oluyor.
Tren basamakları bizim kale burçlarının basamakları gibi. Gidenler ne demek istediğimi anladı. Anlamayan kısım için şöyle anlatayım. Çok dik ve yüksek basamaklar. Kolu tutup, tırmanarak içeri girebiliyorsunuz. Burnumuza keskin bir koku vuruyor. Kırmızı sarı çizgili perdeleri var. Minnacık oturma yerleri dörder dörder hazırlanmış. Ben zor sığıyorum koltuğa. İri kıyım geniş Ukraynalılar resmen birbirinin üstüne taşmış vaziyette. Tren hareket etmeye başladığında kirli camlarından dışarı seyrediyorum. Yemyeşil ormanlardan geçiyor, arada renksiz şehirlerden… Ben nasıl mutlu ama nasıl? Bir belgeselin içine daha düştüm. İnsanları seyrediyorum. Elinde kocaman bir lavaboyla seyahat eden bir amca var mesela. Herkes çok ciddi. Hiç gülmüyorlar. Yol arkadaşım gibi!!!
Yol arkadaşım kokudan şikayet ediyor. Pencere kenarında olmamaktan, insanlardan, herşeyden ama herşeyden… Surat beş karış oturuyor yanımda. Sanırsın geri kalan ömrümüzü o trende geçiricez. Altı üstü sadece 3 saat sürecek o yolculuk. Benim için keşke daha uzun olsa, onun için keşke hiç binmeseydi. Diyorum “bir sonraki durakta yanımda ki kadın inecek ve pencere kenarı bize kalacak”. “O gitse başkası gelecek” diyor. Negatifliğe programlanmış. Gerçekten de yanımda ki o güzel kadın, kucağında ki güzel kızını da alıp gidiyor. Pencere kenarı bana kalıyor. Arkadaşım hava almak için iki kompartıman arasında yolculuk ediyor.
Aşk Tüneli’ne Nasıl Gidilir?
Ben Aşk Tüneli’ne nasıl gideriz, Lviv’e nasıl geri döneriz araştırmaları içindeyim. Karşımda oturan, baştan çok suratsız bulduğumuz kız İngilizce biliyor ve bize çok yardımcı oluyor. Suratsızlığı bize değil yanında oturan kızaymış aslında. Rivne’ye giden trene bindikten sonra Klevan’a giden dolmuşlara binmemiz gerekiyor. Yarım saatlik yolculuktan sonra 1,3 km yol yürüyücez. Aşk Tüneli orada. Ha bir de aynı gün Lviv’e geri dönmemiz gerekiyor. Kızdan öğrendiğime göre aynı gün Lviv’e tren yok. Ben şok. “Nasıl yok? nasıl dönücez?” diyorum. Daha gidemedik nasıl döneceğimin telaşına düşüyorum. Nasıl düşmeyeyim. Ukrayna’dayız.
Kız da bir günlüğüne gelmiş. O Bla Bla Car’la dönecekmiş. Bizim için de rezervasyon yaptırıyor. Kızın telefonunu alıyoruz. Üç saatlik tren yolculuğunun ardından Rivne’deyiz. Kız önde biz arkada gardan çıkıp hemen karşısında ki dolmuşlara yürüyoruz. O da bilmiyor. Ona sor, buna sor en sonunda doğru yeri öğrenip bizi 4 numaralı durağa getiriyor. Durakta beklerken torununu bekleyen bir Ukraynalı teyzeye bizi emanet ediyor. İneceğimiz yeri söylüyor ve koşa koşa ayrılıyor. Minübüse kişi başı 20 Grivna ödüyorum.
Ukraynalı teyzemin adı İrma’ymış. Yanına oturup Ukrayna’nın köylerine doğru yol alıyoruz. Ben bir önde, bir arkada fotoğraf ve video çekiyorum devamlı. Minübüsün önündeki çiçekler dikkatimi çekiyor. Dolmuşun merdivenlerinde ki domatesler… Yol boyu Ukrayna’nın köy yolları… Öyle bozuklar ki… Aslında gideceğimiz yer çok uzak değil ama bozuk yollardan gidemiyoruz. Pamuk pamuk bulutlar, masmavi bir gökyüzü, pırıl pırıl bir güneş… Bir müddet sonra ufukta kara kara bulutlar görüyorum. Ona doğru ilerledikçe ne bulut kalıyor, ne güneş. Deli gibi bir yağmurun içine giriyoruz. Hava yağışlı gösteriyordu. Hakikaten öyleymiş.
Klevan ve Aşk Tüneli Yolu
Klevan’dan Aşk Tüneli’nin olduğu kasaba arası yarım saatlik bir yol. İrma geldik inelim işareti yapıyor. Deli gibi bir yağmurda minübüsten iniyoruz. Bir delikanlı bize şemsiye uzatıyor. İrma, bizi Aşk Tüneli’ne götürsün diye, 16 yaşında ki oğlunu aramış. Bizi oğluna emanet ediyor. Ben yolda olmayı sevmeyeyim de kim sevsin? Büyük şehirden çıktığımız andan itibaren bir dolu insan bize yardım etmek için seferber oldu.
Arkadaşım yağan yağmurdan sebep oradaki cafeye girip oturmak istiyor. Sanki bir evin salonundayız. Öyle bir restoran yada cafe yada her neyse… O gün özel bir gün sanırım ki çocuklar yerel kıyafetlerini giymişler. Anneleriyle yemek yiyorlar. Vakit geçsin diye çocuklarla oynuyorum. Yağmur durur durmaz da yola koyuluyoruz. Yürümüyor arkadaşım bu seferde. Asıl gideceğimiz yere bir türlü gidemiyorum. Sadece bir buçuk saatimiz kaldı geri dönebilmek için. Arabayı kaçırmak benim için hiç sorun değil ama arkadaşım Lviv gecelerine akacak. Onun için önemli. Hatırlatınca biraz yürüyor neyse ki…
Bu arada bizim Aşk Tüneli dediğimiz yerin Ukrayna’da ki adı Tunelʹ Kokhannya. Lviv’de Aşk Tüneli’ni kimse bilmeyince yolu ona buna sorarız sanmıştım. Hatta arkadaşım önüne gelene iki kadın için güvenli bir yer mi diye sora sora helak olmuştu. Toprak bir yoldan, hatta ormandan yürürüz sanmıştım. Meğer yol üstünde kocaman Tunelʹ Kokhannya tabelası varmış. 1,3 km yazıyor. İrma’nın oğlu, biz ve köyden peşimize takılan kızlarla birlikte 20 dakika köy içinden yürüyoruz. Çok güzel evler görüyoruz. Mis gibi toprak kokusu kokluyoruz. Bir gölden ve bir tren yolundan geçiyoruz. Tüm yol boyu o kadar çok araba geçiyor ki… Yaklaştığımız an da bir sürü insan görüyoruz. Meğer herkes biliyormuş burayı. Bir bizim sorduklarımız bilmiyormuş.
Ve Karşımızda Aşk Tüneli, Tunelʹ Kokhannya
Hediyelikçi ablayı geçer geçmez kafamı sağa çeviriyorum ve işte o an peşinden kilometrelerce yol geldiğim Aşk Tüneli’ni görüyorum. Beni kendine çekiyor. Yanımdakileri ne zaman unuttum? Ne zaman o hep fotoğraflarını gördüğüm kartpostalın içinde kayboldum bilmiyorum. Masal gibi, rüya gibi… Siz de de oluyor mu? Yıllarca fotoğrafını gördüğünüz yere vardığınızda yarı inanamayarak, yarı rüyada dolaşıyor musunuz benim gibi? Ha bir de onlarca insan geliyor bana doğru, diğer yarısı da gidiyor. Günlerden cumartesi. Siz hafta sonuna denk getirmeyin bari. Mutlulukla karışık onlarca insandan nasıl fotoğraf çekeceğimi düşünüyorum. İlerledikçe insanlar azalıyor. İnsanlar birbirine müsaade ediyor. Bazılarıyla özellikle kadraja girip çekilmiyor. Hiç sorun değil benim için. Ben oraya gelebildim ya gerisi hallolur.
Bu gönderiyi Instagram’da gör
Bu arada çok önemli bir şeyi unutmuşum. Gelmeden önce okuduğum bilgilerde burada çok fazla devasa sivrisinek olduğuydu. Sırf bu sebepten yanımda sinek ilacı getirmiştim ama Lviv’de kiraladığımız evde unutmuşum. Arkadaşımda etek var. Bacakları tamamen ortada ama ona saldıran sinek yok. Hepsi benim taytımla çorap arasında ki 1 cm’lik açıklığa dizilmiş durumda. Şaka gibi. Ne sinek, ne arada atıştıran yağmur ne durmadan gelip geçen insanlar, nede hadi hadi deyip duran arkadaşım engel mutluluğuma. Tek üzüntüm o rayların sonuna kadar yürüyüp o köye gidememek oluyor. Zamanımız kalmadı. Dönmek zorundayız. Geldiğimizde çay içelim vs.lere boyun eğmeseydim o köye gidebilecektim. Kızgınlığım kendime aslında. Tek gelmeliydim.
Aşk Tüneli’nin Hikayesi
Aşk Tüneli’nin adından dolayı romantik hikayeler bekleyenler yanılıyor. Bu tren yolu soğuk savaş döneminde askeri bir üssü saklamak için yapılmış. Tren yolu Orzhiv’e yaklaştığı an tren yolu ikiye ayrılıp bir yol bu askeri üsse ulaşıyormuş. Günümüzde yol bir kereste fabrikasına gidiyor ve demiryolu hala kullanılıyor. Sabah ve akşam iki sefer yapıyor ve işçileri taşıyor.
Herşeye rağmen insanlar eğer buraya sevdiğiyle gelirse dilekleri gerçek oluyormuş. Öpüşürse sonsuza kadar birlikte oluyorlarmış. Efsaneler böyle olunca her ağaca bağlanmış kırmızı kurdeleler, dilek dileyen insanlar görmeniz münkün. Bu bilgiden yoksun olunca bizde kırmızı kurdele yok tabi. Islak mendil yada peçete bağlayarak çevreyi de kirletemeyeceğimiz için ve en önemlisi de buraya iki kız geldiğimiz için dileklerimiz içimizde kalıyor.
Tamamen ağaçların arasında kalan tren yolu her mevsim ayrı güzellikte. İlkbaharda yemyeşilken sonbaharda sararan ve dökülen yapraklarla sapsarı. Kışın ise bembeyaz bir görünümle her mevsim gelmeyi hak ediyor. Gözlerimle görmesem fotoğrafların abartı olduğunu düşünürdüm ama fotoğraflar az bile. Böyle olunca da her türlü dış çekim için burayı kullanıyorlarmış. Madem öyle Lviv’de burayı bilene nasıl denk gelemedim hala muamma…
Aşk Tüneli’nden Dönebilmek
Son sürat geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz. İrma’nın oğlu bizi doğru dolmuşa bindiriyor. Dolmuşa gelirken kişi başı 20 Grivna ödemiştim gelirken ve şöför çok çekerdi. Dönüş yolunda ki şöför pek şeker değil ve 30 Grivna alıyor. Hangi ücret doğru bilmiyorum doğrusu. Adama anlatamıyorum bir türlü. Klevan’da iniyoruz. Bla Bla Car’dan ayarladığımızı düşündüğümüz araba otogardan kalkıyor. Tren garıyla dolmuşlar aynı yerde ama otogar başka yerde. İşi riske atmak istemiyoruz. Taksiye 50 Grivna (2019 mayıs kuruyla 14 Lira) ödeyip otogara varıyoruz. Meğer Bla Bla Car’dan ayırdığımız yer bir otobüsmüş. Polonya’dan gelen otobüsler Lviv’e boş gitmek istemedikleri için bu yola başvuruyorlarmış. Kimse yolda kalmıyor yani. Giden bir türlü geri dönmenin yolunu buluyor.
Aklımda bir hayalin üstünü çizmenin mutluluğu, o köye gidememenin hüznü, burnumdan getiren bir insanla yolculuk etmenin üzüntüsü kalıyor… Döndükten sonra da onun telefonuyla çekilen hiç bir fotoğrafımı bana vermiyor. Belki yazının detayında yol arkadaşımdan duyduğum rahatsızlığı yazmamam gerekirdi ama neden yalnız seyahat etmeyi tercih ediyorsun diyenlerin merakına cevap olsun. Konunun özü AŞK TÜNELİ’NE GİDİN her ne olursa olsun.
Diğer Ukrayna yazıma göz atak isterseniz şuraya tıklayın.
Beni instagram hesabımdan takip etmeyi unutmayın. IG: nerdesinbahar
Diğer Ukrayna Yazılarım
Lviv yazım ile birlikte diğer Ukrayna yazılarıma da göz atmanızı tavsiye ederim. Corona’dan sebep bu yaz yakın rotalara ihtiyacımız olacak.
- Ukrayna’ya Giderken Bilinmesi Gerekenler
- Lviv Ukrayna Kadınları Enter
- Lviv Hakkında, Lviv Gezilecek Yerler
2011’de tam zamanlı işinden istifa edip tutkusu olan seyahat etmeyi iş haline getirdi. 2017 yılından beri Hürriyet Seyahat’te gezgin yazar, 2018’den beri de blogunda yazılar yazıyor. Blog ilk etapta gazetedeki yazılarının arşivi olarak düşünüldü ancak daha sonra istediği gibi özgür yazmanın tadına vardı. Gezdiği yerler kadar yollarda tanıştığı, dokunduğu hayatlarında hikayesini yazıyor. Belki bir gün bir hikayenin kahramanı da siz olursunuz kim bilir?