Hürriyet Seyahat’te yayımlanan yazımın daha detaylı hali
Yıldız Parkı Avrupa yakasında ki en önemli nefes alma alanı. Çok uzun yıllardır Yıldız Parkı ‘na gitmediğimi farkettim. Hazır bahar gelmişken bir gidip dolaşıp Yıldız Parkı ‘nın son halini görmek istedim. Bu kadar kalabalık beton yığını bir ilçede inanılmaz bir alan Yıldız Parkı.
- Emirgan Korusu maceramı da okumak isterseniz tıklayın.
Beni instagram hesabımdan takip etmeyi unutmayın. Hikayeler ve öne çıkanlarda çok şey anlatıyorum 😉
İnstagram: Nerdesinbahar
Yıldız Parkı Göle Karşı Kahvaltı
İstanbul’a bahar bir başka yakışır. Hele ki laleler ekilip tüm park ve bahçeler çiçeğe bürününce. Her yere lale ekilir. Özellikle de koru ve parklara. O rengarenk laleleri görmek için İstanbul’a saldık kendimizi bugün ve turist olduk. Hadi lale görmeye..
Beşiktaş ile Ortaköy arasında yer alan yaklaşık 46 hektarlık alanı ile kent içerisindeki en büyük koru olan Yıldız Parkı, çeşitli tarih kaynaklarında adı geçen defne ormanları ve mitolojik öykülerdeki “Pan”ın Boğaziçi’nde flütünü çaldığı yeşillikler olarak da biliniyor.
Yıldız Korusu, Lale Devri’nin masalları kıskandıracak “Çerağan eğlenceleri”nin düzenlendiği yermiş. Yeniçerilik kaldırıldıktan sonra kurulan yeni oluşumun eğitimleri de bu koruda verilmiş. ll.Abdülhamit tahta çıktıktan sonra Yıldız Sarayına yerleşiyor ve içine Malta, Çadır, Şale, Kaskat, Limonluk, Set ve Cihannüma köşkleri ile Saray Tiyatrosu’nu yaptırıyor.
Zamanında çok paralar harcanmış buraya. Bir dönem İtalyan bir şirkete kiralandığında Şale Köşkü casino olarak da kullanılmış. Neyse ki Atatürk bu duruma el atmış ve şirketten alınarak bu duruma son verilmiş. İstanbul Belediyesinin yetki alanında olan park öyle güzel yenilemiş ki hayran olmamak elde değil.
En güzeliyse bu kadar yakın, bu kadar ulaşılabilir olması. Bugün hala betonla kaplanmadıysa bunu Osmanlı Padişahlarına ve keyiflerine düşkünlüğüne borçluyuz. Çok şükür nefes alacak bir yer kaldı.
Havayı da güzel görünce çantamıza birkaç kahvaltılık atıp arkadaşlarla Yıldız Parkı‘nın yolunu tutuyoruz. Yıdız Parkı‘nın yerini bilmeyen yoktur ama yine de kısa bir tarif etmekte fayda var.
Yıldız Parkı Beşiktaş Çırağan’da, Polis karakolunu geçince, ana kapısından giriyorsunuz. Son halini görmeyen varsa bence en kısa sürede gitmeli. Rengarenk çiçekler karşılıyor bizi. Yukarılara yürümek için biraz tırmanmanız gerekiyor ama yormuyor.
Yukarılarda piknik masaları var. Orada bir masa buluyoruz. Göle karşı masamızı hazırlıyoruz. Gölgeler hala soğuk ama hava mis gibi. Kahvaltı sonrası park içinde keşiflerimiz devam ediyor. Beşiktaş Belediyesi müthiş güzel bir iş çıkarmış.
Yıldız Parkı Asma Köprü
Park komple ıslah edilmiş. Eski halini bildiğim için kıyaslama şansım oldu. Yukarılara doğru yürüyünce asma bir köprü buluyorsunuz. Şimdiye kadar ki gördüğüm en uzun asma köprü bu. Sokak sokak bir asma köprü.Yürüdükçe sallanıyor. Korkmayın, keyfini çıkarın.
Köşeleri dönerek ağaçların arasında dolambaçlı yürüye yürüye yukarılara çıkıyorsunuz. Fotoğraf çekmeye doyamıyoruz. Manzaralara bakmaya da. Etrafımıza baktığımız da tek bir bina görmüyoruz.
İki adımda resmen bir ormanın içinde, İstanbul’un dışına çıkmış gibiyiz. Çölün ortasında ki bir vaha gibi. Yıldız Parkı hafızamda Arzum Onan ve Mehmet Aslantuğ’un aşkının ilk fotoğraflandığı yer olarak kalmış. İkisini de çok sevdiğim için park benim için ayrı bir yerde her zaman.
Malta Köşkü
Hala birlikte mutlu mesut yaşamalarını Yıldız Parkı’yla nasıl bağdaştırdım hiç bilmiyorum ama yüzümde gülümseme oluşturur hep. Benim hala umudum var. Yukarı da Malta Köşkü‘nün içinde boğaza karşı yemek yiyebilir, çay içebilirsiniz. Bu manzaraya karşı çay 3 lira.
Açık büfe kahvaltı hafta içi 32,5 hafta sonu 42,5 TL. Manzara ve güneşin tadını çıkardıktan sonra aynı yoldan aşağıya iniyoruz. İsteyen Barbaros Bulvarı‘ndan Malta Köşkü‘nün önüne kadar arabayla gelebilir . Yıldız Parkı‘na araç girişi de var ama lütfen arabayla içeri girmeyin. Doğal güzelliği çok bozuyor.
Parkın aşağı girişinden biraz ilerleyince bir gölet yapmışlar. Minik bir köprüsü var. Ördekler yüzüyor. Devamlı bir sular akıyor, kuşlar uçuyor, mis gibi çiçekler kokuyor. Alice Harikalar Diyarı’na böyle ışınlanmış demek ki.
Oysaki iki dakika önce arabalardan karşıya geçemiyorduk. Trafik ışıklarında dakikalarca bekliyorduk. Beşiktaş’ın kalabalığından kaldırımda yürüyemiyorduk. Şimdi yemyeşil, rengarenk göletleriyle bir vahadayız.
Vücudu topraklama zamanı. “Uzanıp yatıvermiş sereserpe” diye başlar Orhan Veli ve “Olmaz ki! Böyle de yatılmaz ki” diye bitirir. Ah üstad. Sen bu devirde yaşamıyorsun. Biz beton yığınlarının içinde yeşili saksılarda görür olduk. Bakınız Taksim Meydanı.
Bir daha ki sefere kahvaltımı ettikten sonra hamağıma uzanıp gazetemi kitabımı okumayı planladım. Gözüme iki ağaç kestirdim. Bence harika olacak.
Tabi her rüyanın bitimi ve gerçeğe dönüş hızlı oluyor. Güle oynaya fotoğraflar çekerken, tam parkın çıkışına geldiğimiz anda nefes alamıyoruz. Gözümüzü açamıyoruz. “Biber gazı” diyorum sadece. Ne alaka değil mi? Parkın girişinde bir polis karakolu olunca olabiliyor böyle şeyler. Dediklerine göre bir tüp kendi kendine boşalmış. Çocuklar çok etkilendi. Biz çabuk atlattık. Hepimize geçmiş olsun. Gökten üç elma düşmüş, Gargamel Şirinler’i yemiş…
2011’de tam zamanlı işinden istifa edip tutkusu olan seyahat etmeyi iş haline getirdi. 2017 yılından beri Hürriyet Seyahat’te gezgin yazar, 2018’den beri de blogunda yazılar yazıyor. Blog ilk etapta gazetedeki yazılarının arşivi olarak düşünüldü ancak daha sonra istediği gibi özgür yazmanın tadına vardı. Gezdiği yerler kadar yollarda tanıştığı, dokunduğu hayatlarında hikayesini yazıyor. Belki bir gün bir hikayenin kahramanı da siz olursunuz kim bilir?