Turkuaz sularıyla dillere destan Tasos Adası yollarındayım şimdi. Pek tarihi eserin olmadığı Tasos Adası’nın heryerinden denize girildiğini, plajlarıyla ünlü olduğunu duymak benim gibi deniz aşığı birinin merakını cezbetmesin de ne yapsın. Tasos namı diğer Taşöz Adası keşfedilmeyi bekliyor o zaman…
Beni instagram hesabımdan takip etmeyi unutmayın. Hikayeler ve öne çıkanlarda çok şey anlatıyorum 😉
İnstagram: Nerdesinbahar
Tasos Adası’na Nasıl Gidilir?
İstanbul’dan gece 4 civarı yola çıkıp 7 civarı sınırda oluyoruz. Arabanın yeşil sigortasını almak pek zor olmuyor ama 7-8 arası vardiya değişimine denk gelip yolda kazandığımız bir saati gümrükte bekleyerek harcıyoruz. Olsun, dinlendik biraz. Sınırdan sorunsuz geçip 1 saat 40 dakikada Keramoti limanına ulaşıp 10 feribotunu yakalıyoruz. En küçük araç fiyatı 18 Euro, kişi başı da 4 Euro. Yarım saatlik yolculuğumuza martılar eşlik ediyor. Onlar için yanınızda simit götürmeyi unutmayın. Elinizden simitle beslemek çok hoşunuza gidecek. Dikkat edin fena ısırıyorlar. Elinizi çabuk çekmelisiniz. Onların suçu değil…
Marble Beach
Adanın kuzeyine inince kısa bir şehir turundan sonra hemen çok merak ettiğimiz Marble Beach‘e doğru yol alıyoruz. Ada oldukça sulak ve yemyeşil. Çam ağaçlarının arasından bozuk ada yollarında ilerlerken, karşı dağların kesilmiş, mermer çıkarılan madenlerini görüyorsunuz. Bembeyaz mermerler ve o maden ocaklarının tozlu yollarında ilerleyip Marble Beach’e iniyoruz. Oldukça tozlu, bozuk, dik ve virajlı bir yol. İki tane MarbleBeach varmış. Bizim gittiğimiz büyük olan. Diğerine gitmek daha kolay ve oradan sonra buraya daha ulaşabilirsiniz. Biz zor olanından iniyoruz. Mevsim itibariyle çok kalabalık değil. Aracımız mermer tozundan bembeyaz oldu.
Yukarıdan gördüğümüz bembeyaz kumlar ve turkuaz deniz bir adım ilerimizde artık. Küçücük bir kumsal aslında. İlk iki sıra şezlonglar 15 Euro, üçüncü sıra şezlonglar 10 Euro. En arkadakiler ne yer içerseniz onu ödüyorsunuz. Biz bütün günü orada geçirmeyi düşünmediğimizden ve genelde denizde olduğumuzdan havlularımızı sahile bırakıyoruz. Bizim gibi yapanlar çoğunlukta.
Plajda yeme içme ve şezlong ücreti diğer yerlere kıyasla oldukça pahalı. Bembeyaz kumsal dediğimiz bildiğimiz mermer kırıkları ve tozu. Bu sebepten yer çok soğuk, deniz sıcacık. Genelde kızgın kumlardan serin sulara cümlesi burada tamamen tersine çalışıyor. Sudan çıkınca yere oturmak hayli zor. Yer buz gibi çünkü.
Herkes fotoğraf çekmek, çektirmek derdinde. Su da görüş çok net değil. Sağ taraf mermer madeni. Her yer arı dolu. Denizden çıkar çıkmaz üstünüze hücum ediyorlar. Manzaraya gelirsek olağanüstü. İnsan gözünü alamıyor. Bakmaya doyamıyor. Arkası yemyeşil çam ormanları ayağınızın altı bembeyaz ve turkuaz bir deniz. Bir kaç saatimizi burada geçirdikten sonra başka yerleri keşfetme ve kamp için yer bulmak için hareket ediyoruz. Benim aklım Marble Beach‘te kalıyor ama bakalım başka neler var adada?
Saliara Beach nerede? Nasıl gidilir?
2019 Ekim Güncelleme: Marble Beach olarak bilinen Poto Vathy Beach denize kadar şezlongla kaplanmış durumda. Aynı zaman da denizde kumsala çok yakın yere kadar gemi bağlama dubaları konulmuş. Hemen yanında mermer ocağı denize kadar inmiş. Elindeki güzellikleri tek mahveden millet biz değiliz. Limenas limanına inince navigasyona Marble Beach yazdığımda yukarı da bahsettiğim kolay yoldan direkt küçük Marble Beach denilen Saliara Beach’e varıyoruz. Limenas Limanı’yla Saliara Beach arası 7 km. Yol biraz bozuk olduğu için 30 dakika da varabiliyoruz. Kesinlikle çok daha güzel ve sakin. Plajın arkasında ki ağaçlık alanda sayısız karavan gördüm. Karavanla gitmeyi düşünenler orada kalabilir bence.
Bembeyaz mermer taşlardan mavinin kaç tonu olduğunu sayamadığım turkuaz sulara dalıyoruz. İnsan bakmaya doyamıyor. Ekim olmasına rağmen harika bir havaya denk geliyoruz. Bizim gibi birkaç aklı kıt keyif düşkünü de aynı keyfin peşinde. Tasos Adası oldukça popüler bir ada. Özellikle Türk turistlerin akınına uğruyor yaz aylarında. Böyle sakin ve huzurlu yakalayabilmek için sezon dışı gelmeyi tercih ediyorum her zaman. Çılgın kalabalık çekilmiş ve tüm sakinliğiyle bize kalmış bu muhteşem renkte ki plaj bize çok güzel anılar veriyor ve evet arılar hala deli gibi etrafta. Bastığınız yere dikkat edin derim.
Tasos Adası’nda Kamp mı? Otel mi?
Saliara Beach’ten çıkıp Marble Beach’e varıyoruz. O mahvedilmiş görüntüsüne çok üzülüyorum. Normalde o yokuştan yukarı çıkıp asfalt yola çıkmalıydık ama mermerlerin üstüne Skala Panagias yazıp okla yönlendirmişler. Öyle bozuk bir yola gireceksiniz ki… Girmeyin. O ok yönlerine bakmayın. Yokuşu tırmanın. Daha önce geldiğimde yarım saaatte Limenas‘tan sonra ikinci büyük şehir olan Skala Panagias‘a gitmiştik. Navigasyona yazdığınızda bulmuyor. Golden Beach yada kaldığımız otel olan Blue Sea Otel yazarsanız sizi götürür. Skala Panagias oldukça sevimli bir yer. Camping alanı burada Golden Beach‘te. Hayli rüzgarlı bir halde plaj. Uçsuz bucaksız altın kumları var. O dalgaya rüzgara rağmen suyun dibini ta ötelerden bile görebiliyorum. Öyle berrak, öyle temiz. Kum plajlar genelde bulanık olur. Burasının berraklığı beni çok şaşırtıyor.
Kamp alanında oldukça fazla karavan var. Çadır için 5 Euro, kişi başı 5 Euro, elektrik için araba için derken üst üste toplayınca otelde kalmak daha mantıklı geliyor. Akşama doğru hava serinliyor, hem de arada çok fark olmayınca çadır kurmakla uğraşmak anlamsız kalıyor. Skala Potamia‘da biraz dolaşınca Blue Sea Hotel’i görüp beğeniyoruz. Normalde sezonda 100 Euro olan odaları sezon dışı olduğu için 30 Euro’ya, 5 Euro daha verince kahvaltı dahile dönüşüyor. Deniz manzaralı bir odamız oluyor. Oda hakikaten çok güzel. Bence kamp için campinglere girilmemeli. Adanın pek çok yerinde kendi başınıza kamp yapabilirsiniz.
2019 Ekim Güncelleme: İki sene sonra aynı otele gittiğimde hala 30 Euro’ydu ücreti. Ekim ayı olduğu için Tasos Adası’nda pek insan kalmamış. Turist yok. Sanırım bu sebepten kahvaltı yok dedi. Resepsiyonda duran çocukta hiç para yok. Kredi kartı çekmiyor. Tam para verin. Para üstü veremiyor. Sabahları kapılar kilitli oluyor.
Taverna Krambousa, Tasos’un Damak Çatlatan Lezzetleri
Hemen yanındaki tavernada akşam yemeğimizi yiyoruz. Tabi ki deniz mahsullerinin her çeşidi var. Servis hızlı, insanlar güzel yüzlü, müzikler harika. Sadece bir kaç adasında yiyebildiğimiz, anlatmakta zorluk çektiğimiz zucchini cips bile yapıyorlar. Bu bir kabak kızartması ama cips gibi kıtır kıtır. Özel bir sosla kızartıp yanında caciki sos veriyorlar. Her taverna yapamıyor. Burada bulabilmek beni acayip mutlu ediyor. Kalamar ızgara her zamanki fiks menüm zaten. Jumbo karides tavasını ayrıca tavsiye ederim. Krambousa Salat ise benim çok hoşuma gitti. Bu bir hardal soslu yeşil salata. İçinde incir var. Enteresan bir karışımdı. Normalde tatlı tuzlu tatları bir arada sevmem ama bunu çok sevdim.
2019 Ekim Güncelleme: Motor arızası olan bir araçla yola çıktığım için arabamın fanı hiç durmadı ve durmadan aküyü bitirdi. Taverna Krambousa’nın sahipleri olmasa hayat çok zor olurdu. Dimitris her sabah aküye takviye için kablo buldu. Giola’da gece karanlığında kaldığımda Taverna Krambousa’ya telefon açtım. 20 dakika içinde birisini gönderdi. O gelen kişinin utana sıkıla 10 Euro istemesi ise inanılmazdı. O saatte dağın başında kalmışım. 100 Euro istese verecektim mecbur. Bu çaresizliği fırsata çevirmemeleri ve güler yüzleriyle kötü anıları silmemize yardım ettikleri için sonsuz teşekkürler… İki sene önce lezzetlerine bayılmıştım, şimdi buna bir de dostlukları eklendi. Durduk yere aynı yere gitmemişim.
Archangelos Manastırı
Kahvaltı sonrası Giola yolundayken bir manastır görüyoruz. Ne çok araba var. Pazar olmasından sanırım. Archangelos Manastırı’ymış. İçeri girerken üstümüze etek ve pelerin veriyorlar. İlk defa bir kilisede örtünmemiz isteniyor. Şaşırıyorum. Manastır bir falezin üstünde, muhteşem bir manzarası var. Pazar ayinine denk gelip sessizce onlara katılıyoruz. Limonlu lokum yiyip odaları ziyaret edip halk ne yapıyorsa bizde yapıyoruz. Değişik bir deneyim.
Kapıda kıyafetleri teslim ederken kapıdaki görevli dinimizi soruyor. Arkadaşım inancım yok deyince adam bize çok kızıyor. “Madem inancınız yok neden bir ibadethanedesiniz?” der gibi. Benim her inanca saygım var. Manastır da öyle güzel bir yerde ki. İçeride ki süslemeleri görmese miydik?
Giola
Arkadaşlarımın fotoğraflarından görüp hayran olduğum Giola için yola devam ediyoruz. Burası adanın güneyinde. İki tane girişi var buranında ama ilkini konuşurken kaçırınca zor olan etaptan Giola’ya ulaşmak kalıyor. Aracımızı ana yola bırakıp toprak yoldan toz toprak içinde yürümeye başlıyoruz. Yarı yola kadar bazı arabalar inmiş ama yukarı çıkmaya çalışanları görünce biz kendi aracımızı indirmiyoruz.
Bir sonraki yerde hem bir taverna var hem buraya kadar motorlar inebilmiş. Gerisini yürümek zorundalar. Zaten toplamını yürümek 10 dakika sürüyor. Manzara yukarıdan muhteşem. Dalgaların oyduğu bir kaya göl gibi olmuş. En yüksek yerden bu deliğe atlayanlar var. Söylediklerine göre yaralanan çok oluyormuş. Siz atlamayın. Keskin kayalar var sonuçta dibinde.
Bu gönderiyi Instagram’da gör
Bulgar ve Romen turistlerle birlikteyiz. Bir pazar gününe denk gelmesi de bizim şanssızlığımız. Çok fazla insan var ama herkes birbirine saygılı. Fotoğraf çekerken kadrajınıza girmemeye çalışıyorlar. Buranın aslında denizi efsane. Şimdiye kadar yüzdüğüm Yunanistan’da ki en efsane deniz burada kesinlikle. Öyle bir turkuaz ki anlatılmaz yaşanır. Buradan denize girmek kolay değil. Deniz kestaneleri var. Her zaman “aman bir deniz ayakkabısı götürün, dikkat edin” diyen ben, o ayakkabıyı götürüp, ayağına giymeyip, ayağına kestane batırmayı başaran yine ben.
Serbest dalışta video çekerken birden karşıma çıkan kocaman ağzı açık bir müren ve videoyu falan unutup arkadaşımında görmesi için suyun dibinde çırpınan bir Bahar. Uzun süre mürenin avlanmasını izledik belgesel gibi. Ben izlemişim daha doğrusu. Arkadaşım “ay çok korkunç bu ” demişti. Sonra kaçıp gitmiş.
Ben tek kalmışım ama farketmemişim bile. Denizinden kopmak zor gelse de adanın diğer taraflarını görmek için hazırlanıyoruz. Burada da çok fazla arı var. Yukarı yürümek çok zorlamadı. İsteyen oradaki tavernada bir şeyler yiyip içebilir, dinlenebilir. Fiyatları gayet makul.
2019 Ekim Güncelleme:
Giola’nın diğer girişini yine bulamadım. Ana yoldan aşağıya beton bir yol yapmışlar. Artık arabaları yola bırakmıyoruz. Belli bir yere kadar inebiliyoruz. Bir ağacın altında koltuğuna oturmuş otoparkçı amca karşılıyor sizi. 2 Euro otopark ücreti ödüyorsunuz. Asıl yürünen yol kapatılmış. Arazinin etrafını çevirmişler. Yukarılarda birşeyler yapmaya başlamışlar. İnşallah otel gibi birşey değildir. Odalar falan gördüm. Tabiat Parkı yazıları gördüm. Çitlerin ilerisinden dolanarak aşağıya inebiliyorsunuz. Aşağıya kadar toprak yolu uzatmışlar. Motor yada 4×4 arabanız varsa daha da aşağılara inebilirsiniz. Aracımın burada yine aküsü bittiği için Tasos Adası’nın geri kalanını gezemeden geri döndüm. Güncellemeler burada son buluyor maalesef… Arabamın fanı hiç durmadığı için devamlı aküyü bitirdi. Bu sebepten hiç kontak kapatmadan Türkiye’ye geri döndüm. Feribotta bile kapatmadım. Tasos Adası’nda akü şarj kablosu bulunabiliyor. 13 Euro fiyatı var. Bence bir arabada olmazsa olmazlardan olmalıymış…
Limenaria
Yol üstünde manzaradan manzaraya koylardan koylara giriyorsunuz. Adanın her yerinden denize girilebiliyor genelde. Yolda gün batımını huşu içinde hayran hayran seyrettikten sonra bir diğer büyük şehire Limenaria’ya geliyoruz. Kampı falan unuttuk direkt otel bakıyoruz. Sezon dışı olduğu için her yer ucuz.
Anna daha fiyat sormak için girdiğimizde beni kendine hayran bırakıyor. Ne muhteşem bir kadın. Menel The Tree House otelinde Anna‘yla tanışmalısınız. 30 Euro kahvaltı dahil odamızı alıyoruz. İnternet süper hızlı. Hemen yakınında ki Tavern George‘a yemeğe gidiyoruz. Patlıcan salatasının hiç böyle lezzetlisini yememiştim. Deneyin derim. Geri kalan menüm fiks zaten ve her zamanki gibi çok lezzetli…
Bugün adada ki son günümüz. İki gün bize harika bir güneş sunan ada bugün bulutlu. Limenaria‘nın çok güzel bir çarşısı var. Ada arıdan geçilemeyince balın en doğalını, zeytinyağını, enteresan reçellerini derken kendimizi alışverişte buluyoruz. Türk lirasına çevirmesek fiyatlar ucuzun ucuzu olur ama maalesef çevirince normal değerde kalıyor.
Ada manzaralarından, radyomuzda çalan yunan müziklerinden, arada Prinos’ta verdiğimiz Frappe molasından sonra başladığımız noktaya Limenas’a ulaşıyoruz. Burada Türk dostu aynı zamanda bir biker point olan Cris’le bir randevumuz var. Cris, Me Gusta adlı bir cafe işletiyor. Kendisi bir motorcu ve Türk motorcular ona uğramadan geçmezler. Karakolun hemen yanında tüm samimiyetiyle sizi bekliyor. Saat 3.30’da ki feribotumuza binip adaya yine gelmek üzere veda ediyoruz.
En ünlü plajlardan Aliki’de denize girmeye yeltenmedik çünkü uzaktan bakınca bile çok kalabalıktı. Ben mümkünse daha bakir plajları tercih ediyorum. Adanın batısı hariç neredeyse tüm koyları kum iki tarafı kayalık. Çoğunda bir tesis var. Yeme içme wc imkanları var. Batısındaki plajlar oldukça kayalık ve insansız.
Denildiği gibi hakikaten denizi çok güzelmiş. adanın iç kısımlarına çok fazla gidilemediği yolların belli bir yere kadar olduğu ve geri dönmek gerektiği söylendi. Bir sonraki sefer treking için adanın içerilerine yol almayı planlıyorum. (İki sene sonra, ikinci gelişinde araba arızasıyla uğraşmaktan bırakın trekingi, adayı bile gezemedi)
2011’de tam zamanlı işinden istifa edip tutkusu olan seyahat etmeyi iş haline getirdi. 2017 yılından beri Hürriyet Seyahat’te gezgin yazar, 2018’den beri de blogunda yazılar yazıyor. Blog ilk etapta gazetedeki yazılarının arşivi olarak düşünüldü ancak daha sonra istediği gibi özgür yazmanın tadına vardı. Gezdiği yerler kadar yollarda tanıştığı, dokunduğu hayatlarında hikayesini yazıyor. Belki bir gün bir hikayenin kahramanı da siz olursunuz kim bilir?