Şahindere Kanyonu’na birkaç sene önce gitmiştim. Şahindere Kanyonu’nun rengine ve berraklığına aşık olmuştum. O zamandan beri de Şahindere Kanyonu’nun ardını hep merak ettim. O zamanlar kanyon sporundan haberim yoktu. Bu kadar ekipman gerektiren ve ciddi extrem bir spor olduğundan da. İstanbul Canyoning Team’in Şahindere Kanyonu’na gittiğini duyduğumda ilk sırada ben vardım. Bakalım sizin gördüklerinizin gerisinde neler varmış…
Beni instagram hesabımdan takip etmeyi unutmayın. Hikayeler ve öne çıkanlarda çok şey anlatıyorum 😉
İnstagram: Nerdesinbahar
Şahindere Kanyonu’na girmek için 6 kişi klüp başkanımız Erdal Yalçın’ın minübüsünde, 4 kişi de kendi arabasıyla cuma akşamından yola çıkıyoruz. Bir kişi de Gömeç’ten katılacak. Cumartesi sabahın erken saatlerinde Şahindere Kanyonu’nun Altınoluk’tan gidilen mesire alanına varıyoruz. Mesire alanı girişi 5 TL (20019) Şahindere Kanyonu’na nasıl gidildiğini daha önce yazmıştım. O yazıya buradan ulaşabilirsiniz.
Şahindere Kanyonu’na Yola Çıkıyoruz
Sabah saatlerinde mesire alanında yaptığımız kahvaltı sonrası kanyon için hazırlanıyoruz. Şahindere Kanyonu’nun bitiş noktasından başlangıç noktasına yürüyeceğimiz için neoprenlerimizi giymiyoruz. Tüm ekipmanlarımızı yanımıza alıyoruz. Hava da sıcak olduğu için şort tişörtüz genel olarak. Daha önce kanyondan yukarı doğru yürüyüp tekrar aşağı inmişler. Bir başka sefer belli bir yere kadar araçla gitmişler. Bu sefer başka bir yoldan gitmeyi deneyeceğiz. Diğer yollar biraz zor olmuş.
Derenin içinden geçip yürüyüşümüze başladığımızda saat 10 civarıydı. Yürüdüğümüz yol çalı çırpı arasından genelde tırmanarak oluyor. Bir ara toprak bir yola çıkıp yürüsek de daha sonra tekrar kaz dağlarının çam ormanları arasına dalıyoruz. Çok dik olduğunu söyleyebilirim. Bir tarafımız kanyonun duvarları yani uçurum. O çalı çırpı ne varsa her yerimizi çiziyor.
Uzun kollu ve paçalı giyinenler akıllılık etmiş. Eğer bu tarz orman içi yürüyüşüne gidecekseniz kolunuzu bacağınızı koruyacak birşeyler giymelisiniz. Ben bunu devamlı söylememe rağmen her seferinde tedariksiz çıkarım böyle yollara. Bu seferde değişmiyor. Tek lüksüm ayağımda ki botlarım. Normalde onların yerine de sandalet olmalıydı ki iyice eziyet çekeyim. Kolumuz bacağımızda çizilmedik yer kalmadı. Sırtıma odunlar saplandı. Omzumdan yara aldım. O derece…
Yürüyüş yolumuzda kuru bir ağaç kovuğunda uyuyan ceylan görüyoruz. Uyandırmamak için ses çıkarmamaya çalışıyoruz. Gerçi onu görünceye kadar oldukça sesimiz vardı. Yine de uyanmaması çok enteresan. Sık sık mola veriyoruz. Çünkü nefesimiz yetecek gibi değil. Yanımıza yeterli su da almamışız. Ne kadar yorulsak da, susasak da neşemizden birşey kaybetmiyoruz. Yer yer kanyondaki suyu gördüğümüz yerlerden geçiyoruz. Bu bizi heveslendiriyor ama kanyon duvarları çok yüksek. İnecek yer henüz yok. Arada bir Başkanımız Erdal Yalçın’a soruyoruz.
–Ne kadar kaldı? Parmağıyla gösteriyor.
–Şu köşeyi dönünce tatlı bir patika var, diyor. Kaç köşe dönüldü bilmiyorum ama o tatlı patika bir türlü karşımıza çıkmadı. Ta ki son ana kadar.
Sonunda Şahindere Kanyonu’na İniyoruz
Saat üçe doğru kanyona inecek bir yer bulunca deli gibi aşağıya inmeye çalışıyoruz. Kocaman kayalardan seke seke inmemiz gerekiyor. Bu kayaların çoğu da oynuyor. Suyu gördük ya artık bizi kimse tutamaz. Şahindere Kanyonu‘nun yanına indiğimizde saat üçe geliyordu. Suyu bulduğum an kendimi suya atıyorum. Buz gibi olduğunu söyleyebilirim.
Kaz Dağları’nın bacası konumunda ki Şahindere Kanyonu temiz ve berrak sularıyla biliniyor. İçilebilir temizlikte. Kana kana su içiyoruz. Kanyona başlamadan birşeyler yiyoruz ve sonra son hız ekipmanlarımızı giymeye başlıyoruz. Saat bir hayli geç oldu. Hava kararmadan çıkmamız gereken bir kanyon var önümüzde. Çok yorulduk. Dizim beni çok zorluyor yine. Kanyon geçecek halim kalmadı ama başka çaremizde yok.
Ve Kanyon Geçişi Başlar
Hızla Şahindere Kanyonu’nun buz gibi berrak sularına atıyoruz kendimizi. Çoğu yerde yürüyerek, kimi yerde yüzerek ve bazı yerlerde atlayarak. Bu atlamak meselesi en çok zorlandığım yer oluyor. Dibi gözüken berrak bir su olmasına rağmen, atlamam gereken yere atlayamazsam, ya düşmem gereken yere düşemezsem korkuları insanı yiyip bitiriyor.
Eğimli kayalardan koşarak hızlanıp atlamamız geriyor. O kadar çok kanyon kazası videosu seyrettirmişler ki bize hep onlar gözümün önüne geliyor. En son atlayışımda suda bir kayanın bana değdiğini hissedebiliyorum. Arada bir dinlenip sonra yine son sürat kanyona dalıyoruz. Hiç ip inişi yok. Bu kanyonun en güzel tarafı bir taraftan yüzerken bir taraftan su içe içe gitmek oluyor.
Dar bir boğaza geldiğimizde suyun şiddetini görünce tercübeliler ne yapılacağı konusunda kafa kafaya veriyor. İp açsak bile o suyu geçmemiz çok zor. O zaman bir yerden tırmanmamız ve karadan devam etmemiz gerektiğine karar veriyorlar. Ağlamak istiyorum. Kanyondan geçememeyi hiç düşünmemiştim. El cumarı denilen bir aletle düz bir satıha tırmanıyoruz ve yine karadan çok dik bir yamacı tırmanmaya başlıyoruz. Hem de dört ayak tırmanıyorum. Bir tarafımız uçurum. En büyük hayalim, mesire alanından yürünerek ulaşılan son göle, kanyondan ulaşma gerçekleşemiyor.
Yine tırmana tırmana bu sefer o tatlı patikayı buluyoruz. Geldiğimiz yolları yine karadan yürüyoruz. Kimsede hal kalmadı artık. Kanyon da bize eşlik eden bir de köpek var. İlk başladığımız noktadan itibaren bizimle yürüdü. Kanyona girdi. Daha gelmez dediğimiz yerlerde bile peşimizi bırakmadı ancak en son atlanan yerlerden sonra gelemedi. Kanyondan çıktığımızdan beri hala aklımda. İnşallah yolu bulup çıkabilmiştir.
En son başladığımız noktaya geri döndüğümüzde hava kararmaya başlamıştı. Allah’tan hava soğuk değil. Üstümüzdekileri çıkarıp kuru birşeyler giydiğimizde artık iyice acıkmış durumdayız. O saatten sonra yemek hazırlayacak halimizde kalmayınca Altınoluk’da bir restorana gidiyoruz.
Meydan Pide Kebap Salonu, Altınoluk
Sanırım bu restoran bu günün yara bandı oluyor. Arkadaşlarım çorba içmek istiyorlardı. Öyle bir yer arıyorduk. Bu restoranı görünce ilk sorduğum soru:
- Çorba var mı? oluyor. Aldığım “evet” cevabıyla hepimiz masaları birleştirip oturuveriyoruz. Sorduğum ikinci soru:
–Saç kurutma makinası var mı? oluyor. Ne kadar alakasız değil mi? Bir restorana saç kurutma makinası sormak ama bir insan çözüm odaklı olursa, olmasa da yaratır.
–Hallederiz, diyor ve yakındaki bir erkek berberine götürüyor bizi. Saçımızı, hatta ıslak olan polarımı bile kurutuyorum. Restoranda ki İlhan bey herşeyimize koşuyor. Bize extradan salatalar getiriyor. Kelle paça çorbasından pidesine lahmacunundan künefesine kadar hepsi de çok lezzetli. Fiyatları uygun. Altınoluk’da ki meydanın yol tarafına yakın bir ara sokakta yeri.
Eğer hızlı servis, ekonomik ve lezzetli birşeyler yemek isterseniz uğramadan geçmeyin derim. Etrafımızda nasıl koştu, bize kendimizi nasıl iyi hissettirdi anlatamam. Alakasız sorunlarınız bile olsa oradaki insanlar buna bir çözüm bulacaklardır. Altınoluk’da ki meydana çok yakın. Mithatpaşa cad. Ptt arkası No: 4. Telefon numarası (0266) 396 66 55
O kadar çok yorulduk ki çadır kuracak halimiz yok. Aslında sabah erkenden kalkıp Ayvalık’da ki dalışa yetişmeyecek olsak yine kurardık o çadırları. Bize Gömeç’ten katılan Bursa Kanyon ekibinden Hamza abi, bizi evine davet ediyor. Biraz düşününce çok mantıklı geliyor. Çadır açmak ve toplamakla uğraşmıycaz ve sabah Gömeç’ten Ayvalık’a geçmek çok kolay olacak. Siz Şahindere Kanyonu mesire alanında kamp yapabilirsiniz.
Kamp alanında eşyaları bekleyen arkadaşımız Kemal’i de alıp güle oynaya Hamza abinin evini kamp alanına çeviriyoruz. Uyumadan önce gözümü kapattığımda atladığım buz gibi masmavi Şahindere Kanyonu’nun sularını, yüzerken içtiğim suları, kovukta uyuyan ceylanı, sırtıma saplanan ağaçları, kolumu bacağımı yırtan çalı çırpıyı düşünerek uykuya dalıyorum. Sanırım son zamanların en efor sarfedilen gününü yaşadım.
Altınoluk’tan Akçay istikametine giderken Altınoluk çıkışına doğru olan yolda solunuzda kalan dağlara iyi bakın. Dışarıdan hiç belli olmuyor ama içerisinde gizli bir cennet var. Mesire alanından yürüyüp en son havuz ve şelalenin olduğu yere geldiğinizde ardında da bunlar var işte. Hakikaten tek başınıza denemeyin…
İnstagram: Nerdesinbahar Takip ettik mi? 😉
2011’de tam zamanlı işinden istifa edip tutkusu olan seyahat etmeyi iş haline getirdi. 2017 yılından beri Hürriyet Seyahat’te gezgin yazar, 2018’den beri de blogunda yazılar yazıyor. Blog ilk etapta gazetedeki yazılarının arşivi olarak düşünüldü ancak daha sonra istediği gibi özgür yazmanın tadına vardı. Gezdiği yerler kadar yollarda tanıştığı, dokunduğu hayatlarında hikayesini yazıyor. Belki bir gün bir hikayenin kahramanı da siz olursunuz kim bilir?