Dünya da sadece iki yerde Kırımızı Mercan bulunuyor. Biri İtalya’nın Portofino bölgesinde diğeri Türkiye de Ayvalık da. Ben de Kırmızı Mercanların peşinde Ayvalık’dayım. Kırmızı Mercanlar oldukça derinde. Bu yazı da Ayvalık’ın muhteşem sokakları ve Kırmızı Mercanları için yazıldı. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun diye.
Beni instagram hesabımdan takip etmeyi unutmayın. Hikayeler ve öne çıkanlarda çok şey anlatıyorum 😉
İnstagram: Nerdesinbahar
- Pembe Göl maceramı da okumak isterseniz tıklayın.
20 saatlik yolculuğun Dalyan Pembe göl sonrası sırasıyla sahil beldelerinden geçiyorum. Ören’e kadar sadece müzik dinleyip manzara seyretmekle geçiyor. Yalnız yolculuğun tek dezavantajı hem araba kullanmak, hem video çekmek, hem de mesajlara cevap vermek oluyor. Ören benim uzun yıllar gittiğim ve tatil yaptığım yer olup eski adresleri bir bir dolanıp hasret giderince karanlığa kalıyorum. Tek karanlığa kalan ben değilmişim. Tatliş otostopcularım Fulya ve Cengiz’i Ören’den alıyorum.
Prodivers Ayvalık
Ayvalık’a kadar bana eşlik ediyorlar. Onlar kampa ben Ayvalık da ki evim Prodivers Ayvalık Dalış Tekneme geliyorum. Evden çıkarken buraya uğramak aklımda vardı ama zamanı belli değildi. Kırk kapı yaptıktan sonra baktım hala halim var “sür Bahar Ayvalık’a ve haftasonu dalışlarını yakala” dedim. Tekneye adım atar atmaz teknenin sorumlusu Nuri hocam ve Afrika seyahatinde beraber olduğumuz Ülkü’yle karşılaşıyorum. Uzun zamandır görüşemedik. Eski dostlarla kucaklaşmak uzun yolun en güzel armağanı oluyor.
Ayvalık da 4 tane dalış teknesi var. Hepsi yan yana ve Ayvalık tostçularının tam karşısında. Ayvalık’a geldiğiniz de Prodivers Dalış Teknesi’nde kalabilirsiniz. Amacım dalmak olsa da teknede konaklamak fikri de çok cazip itiraf etmeliyim. Tekneye eşyalarımı bırakıp Ayvalık tostu yemek üzere teknenin karşısındaki tostçularda alıyorum soluğu. 12 lira bir tost ve çok lezzetli. Gece teknede uyuyacam.
Her zamanki yerimde bir yer hazırlıyorum kendime. Uyku tulumum ve ben çok mutluyuz. Öyle yorgunum ki hemen uyuyorum. Sabaha karşı yarın ki dalışlar için gelenler var. Onlar da hemen bir köşeye kıvrılıp uyuyor. Sabah mis gibi bir güne gözümü açıyorum. Açık havada bir teknede uyumanın huzuru var üstümde. Aşağıya inip günaydın faslına katılıyorum. Ayvalık Simitçisi‘nden çekirdekli simit kapıp geliyorum. Tekneden aldığım bir çayla pruva da kendime denize nazır bir kahvaltı ısmarlıyorum.
Dalış teknemiz saat 10,30 da açık denizlere doğru yol almaya başlıyor. Tekne eski halinden 3 metre daha uzatılmış durumda. 80 kişiyiz. Dalış yapabilmek için hiç malzemeniz olmasa da bu teknelerde her şey mevcut ve fiyata dahil. Ayvalık için 2 dalış ve öğle yemekli dalış turları günlük 160 Lira. Discovery yani tanıtım dalışı da 160 Lira.
Ben geçtiğimiz sene hiç dalış yapamadığım için derin dalışa götürülmüyorum. Derin dalışta verilen bir saatlik bir duraklamadan sonra Hicaz Kaptan‘ın keçilerinin de yaşadığı İlyosta Adası‘na demirliyoruz. Dalışa girerken kendi tüpünüzü kendiniz bağlıyorsunuz ve çıktıktan sonra da kendiniz söküyorsunuz. Bu bröveli dalıcılar için geçerli. Eğer ki discovery dalış yapıyorsanız tüm her şey sorumlu hocalarca hazırlanıyor.
İlyosta Adası‘n da muhteşem bir dalış yapıyorum. Bir kovukta izlediğim mürenden sonra istakozlarla dolu bir duvarda oldukça keyifli anlar yaşıyoruz. Çok özlemişim dalmayı ve unutmamışım hiç.
Cunda Adası
Ayvalık da gidilmesi gereken ikinci adres Cunda adasıdır. Henüz sezon başlamadığından Cunda’ya vapur yok. Otobüs ve dolmuş var. Otobüsle gidip gece ikiye kadar olan dolmuşlarla dönebilirsiniz. İkisi de 3 lira. Vapur olsaydı 5 liraydı.
Otobüsten inince burnuma çarpan anason ve kızarmış balık kokusu, adanın rakı-balık-ayvalık olduğunu hatırlatıyor bana. Sezon başı ne kadar güzel oluyormuş. 25 sene önce henüz çok gençken motorla Ege turuna çıkmış ve ilk Cunda adasında kamp yapmıştık. O hallerini bildiğimden sezonda Cunda’dan kaçardım hep.
Bu sefer Cunda tekrar gönlümü alıyor. Kordon boyunca uzanan meyhaneler, ara sokaklarında ki incik boncukcular akşam ki oyun alanım oluyor. Tasarım takılar bulabileceğiniz her bir tezgahın farklı olduğu şıkır şıkır ışıklı sokaklar beni çok mutlu ediyor. Hep böyle güzel kal Cunda.
Derin Dalış Nasıl Birşey
Dalıyorum dediğiniz anda size sorulan ilk soru “kaç metre? “olur. Dalmanın metreyle bir alakasının olmadığını anlatmak da pek kolay olmaz. Görebileceğiniz güzel şeyler aslında yukarılardadır. Aşağılara indikçe renkler kaybolur zaten. Derin dalışın bir amacı olmalı ki dalalım. Görmeye değecek bir şeyler olmalı. Çünkü derin dalış biraz tecrübe ister.
Çok uzun yıllar kıdemli bir bir yıldız olarak kalmıştım ben. Tembel bir dalıcı olarak yeter sanmıştım. Birkaç dalışımı çaylaklara kurban verince eğitimleri tamamlayıp iki yıldıza geçtim ve çok da iyi etmişim.
Derin dalış uçsuz bucaksız mavi bir körlük benim için. Nereye baksam bir mavilik bir bilinmezlik. Önünü görmeden yürüyebilir misin? onun gibi bir şey. Genelde çapa attığımız yerden zinciri takiple apiko atlayışlar yaparız. Derin dalış inmek ve çıkmak kadar hızlı gerçekleşiyor. Bu hızlı inişlerde kulaklar basınçtan çok ağrır. Benim ininceye kadar devamlı eşitleme yapmam gerekiyor. Yoksa ağrıya dayanmak mümkün değil. Zaten kulak zarımda yırtılabilir.
Sportif dalışlarda çok fazla decoya kalmamaya çalışırız. Deco; dipte kalış sürenize göre dalış bilgisayarının verdiği kadar dakika belli metrelerde bekleme süremizdir. Masmavi bir bilinmezliğe giderken ilk zamanlar yüreğim ağzıma gelirdi. Klostrofobik bir durum. Çoğu insan için çok zor.Bir hocanın peşine takılıp dibini görmediğiniz bir denizin metrelerce altına gitmek kolay bir şey değil.
İlk başta mavi bir körlükte giderken belli bir metreden sonra dibi görmeye başlarsınız. Ben hep karanlık olacağını düşünürdüm ama değil. Güneşsiz bir havada denizin dibine bakmak gibi. Renkler kaybolduğu için kırmızı mercanları mor gibi görüyoruz. Feneriniz varsa yakına gidip ışığı tutmanız gerekiyor.
Fotoğrafları da kocaman flaşlı makinalarla çekiyorlar. Derin dalışta indiniz, biraz dolandınız ve hemen çıkışa geçtiniz. Teknenin zincirinin etrafında bir dolu insan olur hep. Havası azalan yada biten dalıcılar için yedek deco tüpü de orada bulunur. En eğlenceli kısımda burasıdır. Belli bir metrede kendinizi suya çakıp beklerken muziplik yapmadan durulur mu hiç? En güzel şakalar burada yapılır.
Ayvalık ve Kırmızı Mercanlar
Dünya da iki yerde kırmızı mercanlar var. Biri İtalya’nın Portofino bölgesinde diğeri Ayvalık. İtalya’dan sonra dünyanın ikinci kırmızı mercan bölgesi. Ezerbey, Kerbela ve dalıcıların hacı olduğu yer Deli Mehmet‘de 40 metrelerde görebileceğiniz kırmızı mercanlar insanı büyülüyor adeta.
Pazar sabahı dalış teknemiz çok daha erken hareket ediyor. Akşam şehir dışından gelen dalıcılar evlerine dönecekler. Ben bu senenin ilk derin dalışını gerçekleştiricem. Bayramdan önce kalabalık olmaz diye düşünerek geldiğim teknede Divefan Dalış klübüne ve Öztan Hocam’a denk geliyorum. Kışın kayağa gitmiştik hep birlikte.
Divefan Dalış Klübü ve Öztan Hocam’la dalıcam bugün. Divefan, Meksika’dan tutunda Maldivler’e kadar her yere gider dalmak için. Profesyonel fotoğraf makinalarıyla kırmızı mercanları fotoğraflama peşindeler bugün. Benim fotoğrafımı da Öztan Hocam çekti.
O kırmızı mercanlara fotoşopla yapıştırılmış gibi durduğuma bakmayın. Fotoğraf gerçek. 30 metreden sonra renkler kaybolduğu için bizim gözümüz sol omzumun orada ki gibi mor görüyor. Flash çakınca ya da fener tutunca kırmızı oluyor. Dalışta bir arkadaşımız narkoz yiyince sadece 30 saniye görebildiğim ve hemen çıkmak zorunda kaldığımız için sadece bir kare fotoğraf çekilebiliyor.
Ben hiç ümitli değildim fotodan. Dalıştan çıkınca bakmadım bile ama efsaneymiş. Neyse ki kimseye bir şey olmuyor. Nedense her kırmızı mercan dalışımda bir şey olur ve ben göremem. Bu sefer 30 saniye de olsa görebildiğim bu muhteşem canlılar o kadar derindeler ki ulaşmak hiç kolay değil. Bir sonraki sefer görüşmek üzere kalbimi suyun 60 metre aşağılarda bırakıyorum.
Ayvalık Şeytan Sofrası
Dalışlar bitince gün batımlarıyla meşhur Ayvalık da kendime bir köşe seçmem gerekiyor. Ayvalık Şeytan Sofrası‘nın gün batımları da meşhurdur. Manzarası dillere destandır. Ayvalık merkeze de sadece 17 dakika uzaklıkta. Sahil şeridini takip edip kısa bir tırmanmadan sonra bu manzaraya ulaşıyorsunuz.
Araçlar için 5 lira otopark ödenebileceği gibi biraz aşağıya arabanızı bedava da parkedebilirsiniz. Sezonda iğne atsanız yere düşmez ama. Manzarayı görebilmek bile mesele oluyor bırakın fotoğraf çekmeyi. Gün batınca da herkes alkışlar bu durumu. Başka yerde denk gelmedim böyle bir şeye.
Şeytanın ayak izi olduğu düşünülen bir çukur var. Efsaneye göre bir iz burada diğeri Midilli Adası’nda. Adımını öyle kocaman atmış işte.
Buranın mitolojide hikayesi şöyle geçmektedir: Zeus’un süt annesi İda , Zeus’a zarar vereceği gerekçesiyle Şeytanı kovar. Üç ayaklı olduğuna inanılan şeytanın bir ayağı İda dağı eteklerinde, bir ayağı Midilli adasında, bir ayağı da Şeytan sofrasındadır.
Bir diğer efsanede burada yaşamaya başlayan bir papaz yüzünden kuraklık olduğuna inanan hal papazı öldürmek için buraya gelir. Papaz bir sofra hazırlar. Kuraklıktan aç olan halk sofrayı görünce papazı unutur. Papaz bu esnada kaçar.
Ayvalık’ın Daracık Sokakları ve Taş Evleri
İki kocaman dalış dolu günü ardımda bıraktım. Son Ayvalık sabahım da bana kalan sokaklarda hasret gideriyorum. Cafe Caramel seneler önce arkadaşlarımla dolaşırken rastlayıp çok sevdiğim bir yer olmuştu. Sonraki gelişlerde hep kapalı bulduğumuz cafe kapanmamış aslında.
Biz hep pazara denk gelmisiz. İçerisi senelerce özenle toplanmış eşyalarla antika müzesi adeta. Ayvalık da bit pazarını sorun. O sokağın hemen başında burası. Harika lezzetler tadabilirsiniz. Ben damla sakızlı kahvelerini içtim. Mavinin her tonuna doydum, hasret giderdim.
Dalış sonrasında Ayvalık sokaklarını gezip birbirinden güzel butik dükkanlarında bir şeyler yiyip içebilirsiniz. Fotoğrafçılar için cennet gibi olan bu sokaklarda zamanda yolculuk edebilirsiniz. Karadut ve koruk suyunun tadına bakabilirsiniz.
Ayvalık tostçular çarşısında buraya özgü tostun tadına bakabilirsiniz. Ayrıca yine bu çarşının arka sokaklarında ki tarihi fırınlardan bir şeyler alıp muhteşem lezzetlerle tanışabilirsiniz. Yine o arka sokakların devamında ki Ayvalık Bit pazarını görmeden dönmemek lazım.
Özenle toplanmış eski eşyalar siz alıcılarını bekliyor. Uzun zamandır yolculuklarımda bir şey almamaya çalışıyorum artık. O muhteşem kahve fincanlarından almadan oradan çıkabildiğime hala inanamıyorum. Bankaların olduğu tarafta deniz tarafında çarşının içindeki Mehmet Usta’nın Yeri diye küçücük bir dükkan var. Ev yemekleri yapıyor.
Eşiyle birlikte işletiyor. Orada bir kabak çiçeği dolması yemeden dönmeyin mesela. Çok erken bitiyor. Ya vakitli gidin ya da arayıp ayırtın. 0266 312 66 56 numaraları. Gidin bir sohbet edin. Gözünün içinin bile güldüğü insanlarla tanışın.
Kırmızı Mercan fotoğrafları için Divefan Öztan Hocam’a teşekkürlerimle…
2011’de tam zamanlı işinden istifa edip tutkusu olan seyahat etmeyi iş haline getirdi. 2017 yılından beri Hürriyet Seyahat’te gezgin yazar, 2018’den beri de blogunda yazılar yazıyor. Blog ilk etapta gazetedeki yazılarının arşivi olarak düşünüldü ancak daha sonra istediği gibi özgür yazmanın tadına vardı. Gezdiği yerler kadar yollarda tanıştığı, dokunduğu hayatlarında hikayesini yazıyor. Belki bir gün bir hikayenin kahramanı da siz olursunuz kim bilir?