Hürriyet Seyahat’te yayımlanan yazımın daha detaylı hali
Gökçeada’ya Nasıl Gidilir?
Gökçeada, tarihteki adıyla İmroz, çorak topraklardaki bereket tanrısı Imbrasos’un bolluk diyarı. Antik Yunana kadar uzanan tarihiyle, Homeros’un İlyada destanında deniz tanrısı Poseidon’un adası olarak anlatılmış. Gökçeada’ya Saros’taki Kabatepe feribotuyla geçiliyor.
Beni instagram hesabımdan takip etmeyi unutmayın. Hikayeler ve öne çıkanlarda çok şey anlatıyorum 😉
İnstagram: Nerdesinbahar
Bence bu yola en güzel gece 4 civarı çıkıp, İstanbul Kabatepe arasını dört buçuk saatte alıp, sabah 8:45 feribotunu yakalamak. Bir saat yirmi dakika sonra adadasınız. Hafta sonu veya özel bir günde gittiyseniz feribotta inanılmaz bir kuyruk oluyor.
Gerçi 40 araçlıkta olsa online bilet alma kolaylığı var artık. Pazartesileri kalkan bir uçak vardı, onunda bu sene olmadığını söylediler. Feribotla araç geçişi 35 TL, karavan içinde ayrıca 30 TL ödedik. Araç içi yolcuya extra ücret alınmıyor.
Kefalos
Biz Kefalos‘ta ki dalış klübündeki arkadaşlarımızın yanına gidiyoruz. Kefalos’ta birkaç tane karavan kampingi var. Günlük 30TL civarı. Elektrik ve su alabiliyorsunuz. Çadır kurma imkanınız da var.
Gökçeadanın Kefalos tarafı kumluk bir plaj. Adanın her daim esen rüzgarı burayı wind surf ve kite surf cenneti yapmış. Bu sporları öğreten okullar var. Tuz gölünün etrafından gidilen, Bulgar ve Romenlerin karavan ve çadırlarla geldiği bembeyaz köpüklü plajda gökyüzü uçan kitesurfçülerle kaplı.
Öyle güzel bir görüntüsü var ki tarif edilemez. Benim uçuş stilim pareomla olsada doyumsuz manzara ve yapılan akrobatik hareketlerle mest olarak hepsini ayakta alkışlıyorum. Türk plaka yok.
Kefalos‘ta dalış klübünün önünde biraz açılınca balıkların beslendikleri bir yer var. Sabah yüzmelerimizde bir bebek vatozun beslenmesini seyredip onunla yüzmek bize müthiş bir keyif veriyor. Seyretmelere doyamıyoruz.
Kefalos‘ta sörfçüler için ayrılmış yerlerin arasında bizim gibi yüzmeye gelenler için yerler ayrılmış. Sörfçülerin bölgesine girmemeniz başınıza bir şey gelmemesi için önemli. Kefalos‘taki plajın en sonunda ki yerde deniz yer yer taşlık ama yer yer de çayır çimen. Bir maske alıp denizin dibini seyretmek, arasında ki eşkınaları bulmaya çalışmak çok eğlenceli.
Gökçeada Tuz Gölü
Kefalos tarafında bir Tuz gölü var. Buraya akan bir akarsu yok. Deniz suyu ve yağmurlarla oluşuyor. Burası sonbaharda flamingoların uğrak yeri.
Bu göle gelen dibinden çıkardığı siyah krem kıvamındaki çamuru vücuduna sürer. Bulabilirseniz tabi. Baya aramak zorunda kaldık. Tabanı kalın bir terlikle giderseniz çamurlu kısıma benim gibi yapışıp kalmazsınız.
Çamur resmen vakum yapıyor. Çamuru bulunca altın bulmuş gibi seviniyorum, başlıyorum oynamaya. Çok gülüyoruz aldığımız şekillere. Kokusu fena, hala leş gibi kokuyorum.
Tuz gölüyle Kefalos plajının arası kısacık. O arayı yürürken çamur kuruyor. Arada o halde araçlara otostop yapmayı ihmal etmiyorum. O halimizi gören herkes bize çok gülüyor.
Çamuru denizde yıkamak gölün çamurunu bitiriyor mu bilmiyorum ama denizde çok kolay çıkıyor. İpek gibi bir cildiniz oluyor.Pamuk gibi olduk ama leş gibi kokusuyoruz. Umrumda mı? Tabi ki değil.
Gökçeada Merkezi
Gökçeada Çanakkale’ye bağlı bir ilçe aslında. Diğer adalar gibi liman çevresinde bir yerleşim ve hareketlilik yok. Limandan Gökçeada‘nın merkezine gelmelisiniz. Araçsız geldiyseniz limandan dolmuş yada taksi bulunuyor. Limana çok uzak değil. Gökçeada merkezde kalıp, buradan kalkan minübüslerle her gün başka bir yere gidebilirsiniz. Gökçeada merkezinde deniz yok bunu unutmayın.
Biz gelirken ana ihtiyaçlarımızı Gökçeada merkezinden almıştık. Şehir gibi, bankalar, marketler, kasap, restaurantlar her şey var. Adanın meşhur oğlağından, Efi badem kurabiyelerinden yemeden dönmeyin.
Kefalos’a yakın olan köyde birkaç tane restoran, bakkal vs var. Oradan kısıtlı ihtiyaçlarınızı giderebilirsiniz. Akşam saatlerinde Kite sörfçülerin uğrak yeri oluyor köy. Biz Divepark’ta ki arkadaşlarımızın yanına dönüp muhabbete doyuyoruz.
Gece rüzgar o kadar şiddetli oluyor ki, karavan konusunda deneyimsiz olan ben karavanın ne zaman devrileceğini bekliyorum sabaha kadar. Rüzgar ertesi günde şiddetli. Arkadaşım kitesurf yapacak. Salda Gölü‘nde hevesi kursağında kalmıştı, bu sefer de rüzgar çok ama antremansız.
Yıldızkoy, Gökçeada Sualtı Milli Parkı
O zaman adayı gezmeye çıkıyoruz. Gökçeada Sualtı Milli Parkı‘nın olduğu, benim kendisine aşık olduğum Yıldızkoy‘a gidiyoruz önce. Burası Türkiye’de ki tek Su altı Milli Parkı. Bir kapısı yok, giriş ücreti yok. Burada avlanmak yasak. Ne olta ne zıpkın ne de ağ. Jandarma devamlı takipte ve cezası büyük. Aklınızda bulunsun. Avlanmak yasak olduğu içinde balıklar kocaman ve sizi takip ediyorlar, kaçmıyorlar.
Adada kalanlar genelde Bademli köyündeki sayısız apartları tercih ederler. Yıldızkoy‘a giderken bu şirin apartların olduğu bir yerleşim yerinden geçersiniz. Adanın kuzeybatısındaki bu koyda bir kamp alanı var. Artık karavan kabul etmiyorlar. Çadır sizden olursa kişi başı 30TL, kahvaltıda alırsanız 55TL.
Seneler önce burada kalmış, sıcak duşlu, internetli, harika çalan müzikleriyle herkese anlattığım kamp yüksek ücretiyle beni şaşırtıyor. Bir kere rüzgarsız haline denk gelip göl gibi olan koyda dalıp çıktığım, kayalarına tırmandığım koy yine rüzgarlı ve dalgalı.
Benim gibi kaplumbağa kayalıklarına gitmeyi, tırmanmayı seviyorsanız sağlam bir ayakkabıyla gidin. Çok değişik bir kaya yapısı var. Plajı taşlık ve suyun içi kaygan kayalık, bir dubalı iskelesi var.
Atlarken dikkatli olun, çok derin değil. Biz milli parkında içinde kaldığı koyda dalıp çıkıp kamp alanında bir şeyler yedik. Bir ada tostu 12 liraydı. Bize pahalı geldi.Biraz kekik biraz peynir oldu sana ada tostu.
Zeytinli Köy
Sırada Zeytinli Köy‘e gidip Barba Hristo‘nun damla sakızlı muhallebisinden yemek, dibek kahvesi içmek var.
Köydeki 3-5 öğrencilik okul tadilatta yine. Oysa ki 2015 yılında 50 yıl kapalı kalmış olan okul tekrar açılmıştı. Kısa süreli bir tadilat olduğunu düşünmek istiyorum.Okulun önünde ücretsiz bir park alanı var.
Eski taşlarla kaplı rum sokaklarından dolana dolana tırmanırken harika sokaklardan geçiyorsunuz. Köy hareketli. Burayı terkedip gidenler yaz aylarında köylerine geri dönüp para kazanıyorlar ve eylülde kapatıp gidiyorlar.
Eşine Barba Hristo’yu sorduğumda “artık yaşlandı, oğlumu çağırdım yardıma, o da eylülde gidecek. Ben de burayı kapatıcam” diyor damla sakızlı muhallebiyi servis ederken. Bu sene ziyaret etmek için az zamanınız kaldı.
Dereköy
Sırada Dereköy var. Buradaki tarihi kiliseleri ve çamaşırhaneyi gezicez. Köyde karşılaştığımız genç bir delikanlı bize çamaşırhanenin yanında dut ağacının yerini de tarif ediyor. Ellerimizi dut yaprağıyla yıkarsak boyasının çıkacağını da anlatıyor. Adını öğrenemeden de hızlıca uzaklaşıyor.
Dereköy zamanında adanın hatta Türkiye’nin en büyük köyüymüş. Haliyle en büyük çamaşırhanede burada. İlk defa tarihi bir çamaşırhane görüyorum. Şimdilerde 150 hane anca yaşıyor. Her yer yıkılmış, viran. O yıkılmış evlerin üstünde satılmıştır yazıları var. Kim almış niye almış bilinmez.
Muhteşem Gün Batımının Adresi Kaleköy
Yukarı Kaleköy‘e dönüp meşhur gün batımını yakalıyoruz. Çok fazla insan var. Ellerinde şarapları bekliyorlar. Güneşin uçsuz bucaksız denizde kaybolmasını izliyoruz.
Aşağı Kaleköy de çok güzel restoranlar var. Adanın en hareketli bölgesi burası. İncik boncuk, kahve, tavernalar… Bir dalış klübü var ancak benim gibi yıldızı olanları daldırmayı sevmiyorlar.
İlk defa dalacaksanız sizinle çok ilgileneceklerdir. Kefalos‘taki dalış klübünde her türlü dalabilirsiniz. Adada bir şelale var ama bu seferde gitmeyi başaramadım. Toprak bir yolu var ve yerden yüksek bir araç gerekiyor. Biz yarı yoldan döndük. Gidenlere göre çok güzelmiş. Dereköy’den biraz ilerde sağdan ayrılan bir yolu var.
Uğurlu, Gizli Liman
Adanın ve Türkiye’nin en batı ucu Uğurlu- Gizli liman. İri kumlu uzunca bir plajı, sağ taraftaki çamlık alanıyla kampçıların gözdesi. Ücretsiz olmasının da etkisi çoktur bence.
Gün batımlarıyla ünlü. Sessizlik ve rüzgarsız bir plaj arayanlar adanın güneyindeki Laz Koyu‘na gitmeli. Genelde rüzgarsız oluyor.
Gökçeada genelde rüzgarlı havasıyla, ister kumluk ister kayalık deniziyle, adaya has lezzetleri, meşhur gün batımlarıyla size aradığınız herşeyi verebilir, sessiz sakin huzurlu bir yer. Hatta bu sene fazla insansızdı. Temmuz ayında bile insan yoktu adada.
2011’de tam zamanlı işinden istifa edip tutkusu olan seyahat etmeyi iş haline getirdi. 2017 yılından beri Hürriyet Seyahat’te gezgin yazar, 2018’den beri de blogunda yazılar yazıyor. Blog ilk etapta gazetedeki yazılarının arşivi olarak düşünüldü ancak daha sonra istediği gibi özgür yazmanın tadına vardı. Gezdiği yerler kadar yollarda tanıştığı, dokunduğu hayatlarında hikayesini yazıyor. Belki bir gün bir hikayenin kahramanı da siz olursunuz kim bilir?
Ne güzel anlatmışsınız. Gitmeyi çok istediğim yerlerden biri Gökçeada. Gittiğimde anlattığınız yerleri mutlaka geziden.