İstanbul’un ciğerleri Belgrad Ormanı biz İstanbulluların en yakın kaçış noktalarından biri. Sonbahar geldiğinde Belgrad Ormanı bir başka hale bürünür. Sararmış yapraklarıyla inanılmaz manzaralar sergiler size. Şehire bu kadar yakın hemde bu kadar uzakmış hissi yaratmasına inanamazsınız. Tam da mantar zamanı belki yolunuzu Belgrad Ormanı’na çevirmek istersiniz ve belki klasik mangal etkinliğinden başka birşey denersiniz.
Beni instagram hesabımdan takip etmeyi unutmayın. Hikayeler ve öne çıkanlarda çok şey anlatıyorum 😉
İnstagram: Nerdesinbahar
Bir arkadaşımın “Bahar hadi mantar toplamaya Belgrad Ormanı’na gidelim” çağrısıyla yollara düşüyorum yine. Bir arkadaşım daha bize eşlik ediyor. Haftaiçi olması ayrıca bir sevinç kaynağı. Eğer gidebilirseniz haftaiçi gidin. Çılgın kalabalıktan sıyrılmak harika birşey. Gerçi koskoca Belgrad Ormanı‘nda bizden başkası da yoktu. Ona göre tek başınıza da gitmeyin. Yanınıza çakı, çakmak, düdük, kafa feneri ve sinek kovucu almayı unutmayın. Bir powerbank mutlaka çantanızda olsun. Tabi bir de topladığınız mantarlarınızı koyacak bir sepet yada kutu, bu sepeti bağlayacak bir ip. Poşete koyduğunuzda mantarlar mahvoluyorlar. Yanınıza mutlaka su ve yiyecek almalısınız. İndiğimiz Bahçeköy’den alışveriş etmek de mümkün tabi.
Belgrad Ormanı’na Nasıl Gittik?
Erken bir saatte biz üç kafadar Hacıosman metro durağı çıkışında buluşuyoruz. Oradan Belgrad Ormanı‘na giden bir otobüse bineceğiz. Bahçeköy durağından sık sık otobüsler kalkıyor. Haftaiçi olduğu için oturacak yer bulmakta sıkıntı yaşamıyoruz. Bahçeköy durağında inip ufak çaplı alışveriş işimizi hallediyoruz. Yanımızda zaten yiyecek getirmiştik. Mantarları koyacağımız kutuyu da bir marketten istiyoruz ve başlıyoruz yürümeye. Surların karşısında ki dükkanların arkasından başladık biz yürümeye.
Beni davet eden Serdar bize rehberlik ediyor. Eğer oraları bilen birileriyle gitmiyorsanız ya treking gruplarının peşine takılın yada çok fazla kaybolacağınız şekilde ormanın derinliklerine dalmayın. Gerçi ben ilerleyen saatlerde navigasyonu açtığımda, yürüyüş seçeneğini seçtiğimde bana bir yol çizdi. Sonuçta Bağcılar Belediyesi’ne bağlı Belgrad Ormanı’nın içinde dolaşıyoruz.
Belgrad Ormanı’nın Son Mantar Avcıları
Bize sonradan katılan arkadaşım Selda’yla ben arkada, Serdar önde son mantar avcıları ılık bir İstanbul sonbaharında Ormanın derinliklerine doğru yol alıyoruz. Pek bir havalı oldu bu cümle ama olan olay tam da buydu. Daha Belgrad Ormanı‘nın girişinden başladı çeşit çeşit mantarlar ama tabi biz hangisi yenir bilmiyoruz. Hocamız Serdar. O söylüyor “bu yenir, bu yenmez“. Kursuna bile gitmiş bir ara. Bu kadar çok çeşit mantar olduğunu da bilmiyordum. Vardır tabi dünya da ama bu kadar çok çeşidin Belgrad Ormanı‘nda olduğunu bilmiyordum diyelim.
Kırmızı plastik gibi birşey gördük mesela. O bir mantarmış. Kırk yıl düşünsem mantar olduğunu anlamazdım. Yemenin dışında fotoğraflamak da öyle keyifli ki. Sanki iyi birer çocuk olursak Şirinler köyünü bulup Şirin Baba’yla karşılaşabilicez. Eğilip eğilip mantarlara bakmam bu sebepten. Ormanın derinliklerinde ilerlerken kocaman mantarlara denk geliyoruz. Şemsiye mantarıymış adı. Mantarların yenilip yenilemeyeğini de sapında ki yüzüğünden anlıyormuşuz. Bu şemsiye mantarı en kocaman ve en lezzetli olanıydı. Topladığımız mantarları Serdar’a göstermeye korkuyoruz. Özene bezene topladığımız mantarlarımızı eline alıp beğenmiyor ve atıyor. Ona göre çok var ama bize göre topladıklarımız atılmamalı. Sonlara doğru ondan saklamaya başlıyoruz.
Bir ara daha önceki Belgrad Ormanı yürüyüşümde öğrendiğim “köy göçüren” mantarından buluyorum. Minnacık bir parçası bile bir köyü öldürebildiğinden bu ismi almış. Ben onunla şakalar yapınca Serdar bakmaya bile dayanamıyor. Sadece şakaydı. Tabi ki yemedim.
Şimdi de Kestane Peşindeyiz… Doymuyorlardı
Belgrad Ormanı‘nda dolaşırken bir çobana denk geliyoruz. İstanbul’da oluyor bu. Bize topladığı kestaneleri gösterince ikinci istikamet kestaneler oluyor. Dikenli dış kabuğunun içinden parlak mis gibi kestanelere ulaşmak nefis bir duygu. İşte sinek ilacına burada çok ihtiyacımız oluyor ama bizim yanımızda yok. Devasa sivrisinekler bizi affetmiyor.
Belgrad Ormanı’nda eğer klasik rotalardan şaşmazsanız pek çok masalı banka denk geleceksiniz. Biz acıkınca bunlardan birine çöküp getirdiklerimizle harika bir piknik yapıyoruz. Bir yanda dere akıyor. Diğer yanda sararmış yapraklarla bir güz fotoğrafının içindeyiz. Zamanı iyi hesaplayamamış olacağız ki akşam karanlığına kalıyoruz. Yürürken “şu köşeyi dönünce medeniyet “diye düşünüp, yatıp azıcık uyuklamış olabiliriz ama o köşe bizim bildiğimiz köşe değilmiş. İşte o anda navigasyon aslında medeniyetten çok da uzakta olmadığımızı gösteriyor bana ve kolayca çıkabiliyoruz. Bahçeköy’den başladığımız yürüyüşümüz Kemerburgaz’da son buluyor. Orada meydanda ki kahvede oturup çay içip, meşhur Ali abinin yeni pişmiş poaçalarından yiyoruz.
Topladığımız mantarları paylaşıyoruz. O ana kadar hiç birini atmaya kıyamazken acaba bunlar gerçekten yeniyor mu? endişesine kapılmış olabilirim. Serdar yenilebilir deyince rahatlıyorum. O endişemi anlamış olacak ki ” ben söylesem bile araştırmadan, ikna olmadan yemeyin” diyor ve bana internette toplamış olduğumuz mantarlarının resimli açıklamalarını gösteriyor. O gün baktığımız linki bulamadım ama şuradan da bakabilirsiniz siz de. Bol sohbetli günün sonunda duraktaki otobüslerle evin yolunu tuttuğumuz da hepimiz mutluyuz.
Eve getirip yediğim şemsiye mantarlarının tadı hala damağımda…
Beni sosyal medya hesaplarımdan takip etmeyi unutmayın. Daha çok fotoğraf ve hap bilgiler için;
İnstagram: nerdesinbahar
Tecrübelerinizi yada sorularınızı yorumlara yazarsanız o bilgileri yazıya ekleyip başka insanların daha fazla bilgi almasını sağlayabiliriz.
2011’de tam zamanlı işinden istifa edip tutkusu olan seyahat etmeyi iş haline getirdi. 2017 yılından beri Hürriyet Seyahat’te gezgin yazar, 2018’den beri de blogunda yazılar yazıyor. Blog ilk etapta gazetedeki yazılarının arşivi olarak düşünüldü ancak daha sonra istediği gibi özgür yazmanın tadına vardı. Gezdiği yerler kadar yollarda tanıştığı, dokunduğu hayatlarında hikayesini yazıyor. Belki bir gün bir hikayenin kahramanı da siz olursunuz kim bilir?