Hürriyet Seyahat’te yayımlanan yazımın daha detaylı hali
Türkiye’nin en yüksekten dökülen şelalesi Güzeldere, Kuş cenneti Efteni gölü ve yine Türkiye’nin ilk tabiat anıtı ünvanıyla Samandere şelalesi. Evinizden çıkıp birkaç saatte ulaşacağınız, hangi mevsim giderseniz gidin her haliyle size süprizler yaşatan gürül gürül şelaleri ve Efteni Gölüyle Düzce. Uçsuz bucaksızmış gibi gelen dingin, sazlıklarıyla görsel bir şölen gölüyle günü birlik bile olsa dünyayı unutturmayı vadediyor.
Beni instagram hesabımdan takip etmeyi unutmayın. Hikayeler ve öne çıkanlarda çok şey anlatıyorum 😉
İnstagram: Nerdesinbahar
Gölyaka Yollarına Nasıl Düştüm?
İki şelale bir göl gezmek için yollardayım bu sefer. Düzce Gölyaka bir çok süprizi bağrında saklayan İstanbul ve Ankara’ya yakınığıyla ulaşımı kolay, saklı bir cennet gibi. Sanki bir gün önce 18 km Istranca Dağları‘n da dağ bayır yürümemiş gibi, tüm ayaklar yara olmamış gibi, tüm vücut sızlamıyor gibi, gecenin bir yarısı yatılmamış gibi…

İstanbul Gölyaka arası 4 saat civarında. Bu sebepten bir kaç saatlik uykuyla saat 6 da yine aynı hevesle uyanıp yollara düşmek. Kulağa nasıl geliyor bilmiyorum, neyin nesi hiç bilmiyorum ama yeni bir yer görme, görmezsem ölme hissi.

Gece gelinen evde son dakika “yer var mı?” diye sormak ve “aman erken gel listede adın yok seni unutmayalım” lafından sonra aman uyanamazsam diye o birkaç saatlik uykuyu da yat kalkla uyur uyanık geçirmek. Madem bu kadar merak ettim hadi iki şelale bir göl gezip gelelim.

Mecidiyeköy’den 7,30 da kalkacak aracımız için 7’de oradaydım. Yürüyemiyor olmamdan dolayı geç kalma korkusu olabilir bu. Hala karanlık olan yolda biraz şekerleme yapma isteğim sohbet etme aşkıyla yanıp tutuşan birkaç arkadaş nedeniyle sekteye uğrasa ve bu beni biraz agresif yapsa da gözümü Nihat hocamı mikrofondan yayılan ekolu sesiyle kendime gelmeme ve gülme krizine girmemle eski neşeme kavuşturuveriyor.

Her zamanki gibi en arka koltuktayım. Sınıfın yaramaz çocukları gibi en arka hep en çoştuğumuz yer oluyor. Sabahki lanetliğimden sonra yan koltuğumda oturan Cenan bey neşeme hayret etmiş sonradan.

Düzce’den katılan fotoğrafçı arkadaşlardan Sümeyye önce biraz üstüme oturuyor ama bu güler yüzlü genç arkadaşım beni hiç bırakmıyor gün boyu ve sabırla fotoğraflarımı çekiyor. Her yerde hemen bir fotoğrafçı buluyorum. Çok şanslıyım.

Sis Bulutları
Sisler içerisinde ilerliyoruz ve fotoğraf çekmeye gidiyoruz. Nasıl olacak ki derken birden sislerin arasından çıkmak ve bir bulut deniziyle karşılaşmak, güneşin parlak sıcaklığını hisetmek bu sabahın süprizi, hediyesi bize.

Bütün Karadeniz gezimde yayla yayla aradığımız ama bulamadığımız bulut denizi hiç ummadığımız bir anda karşımızda. Fotoğraflarken bir taraftan da bakmaya doyamadığımız bir manzara oluyor.
- Karadeniz maceramı da okumak için tıklayın.
Güzeldere Şelalesi
Güzeldere şelalesi ilk durağımız olacak. Bir hayli dik yokuşlu, kıvrıla kıvrıla tırmanarak ilerlerek şelaleye ulaşıyoruz. Milli parkın girişi 4 lira kişibaşı. Araçlardan 11 lira alıyorlar.

Burada aynı zaman kamp yapma imkanınız da var. Eğer sabahtan araçla girerseniz çadır için extra ücret ödemeden oluyormuş ama normalde çadır başı 20 lira. Derseniz ki ben konfor seviyorum, o zaman 2 kişi ve üzeri konaklayabileceğiniz kütük evler var.

İki kişi kahvaltı dahil günlük 200 lira (2016). Kişi sayısı artarsa fiyat ona göre artıyor. Bir de adını hobit evi taktığım toprak altında bir ev var ama o henüz açılmamış. Açıldığında mutlaka gelmeliyim, kalmalıyım. Karavan da alıyorlar. İçeride resepsiyonunda olduğu bir restoran var.
- Güzeldere Şelalesi ve Efeni Gölü karavan kampı için uygun

Şelaleye inerken bir hayli merdiven var. Bir önceki günün yorgunluğu ve ayaklardaki yaralardan ilk sorduğum soru ” yürüyecek çok yol var mı?” olmuştu. Gelen cevap “merdiven“di ama o kadar güzel manzaralardan geçiyorsunuz ki anlamıyorsunuz bile.

İlk duyduğumuz kayalara çarparak uğuldayan suyun sesi, dev kayın ve gürgen ağaçlarıyla çevrili vadideki eşsiz manzara.

Şelaleye sonbahar çok yakışmış. İlk gelen grup olduğumuz için fotoğraf çekmek kolay oluyor. Çok kalabalık değil. Burası Türkiye’nin en yüksekten dökülen şelalesi.

Efteni Gölü
Sonrasında Efteni Gölü için yoldayız. “Efteni Gölü Elmacık dağı silsilesinin eteğinde, Düzce ovasına ait akarsu ağının birleştiği ve Büyük Melen kanalıyla Karadeniz’e döküldüğü ekolojik bir ağın düğüm noktasındadır. 35 i kalıcı 150 kuş türünü barındırır” diye tarif edilmiş.

Uzunca bir tahta iskeleden gölün üstünde yürümek, ardımızda sisli dağlar, kuşlar ve bir kalabalık insan topluluğu. Temiz bir fotoğraf için bir hayli zorlansakta bir merak edilenin daha üstünü çizmenin huzuru var.

Çok acıktık. Nihat hocam her şeyi ayarlamış. Yolumuzun üstündeki Aydınpınar köyünde ki Kaplanoğlu Restoran’a vardığımızda bahçesinin güzel düzenlemesi, alabalıkları ve yanan sıcacık sobasıyla bize Karadeniz’de olduğumuzu hissettiriyor.

Yoldan aradığımız için servis hayli hızlı, yemekler nefis. Kiremitte alabalık denemelisiniz. Penceresinden gözüken evin bahçesindeki hurma ağacına dalma isteğimizi hocamız bastırıyor ve bizi “haydi Samandere şelalesine” diye kandırıyor.

Samandere Şelalesi
Giriş öğrenci 2 tam 3,5 lira. İçeri girer girmez çağlayan sularda fotoğraf çekme isteğime Sümeyye “asıl olay aşağıda hadi gel” demesini ilk başta anlamasam da aşağılara indikçe anlıyorum.

Demir yürüme yolu ve merdivenlerde yürürken dikkatli olmalısınız. Kaymayan bir ayakkabınız olmalı. Merdivenler çok kaygan. Zaten bu yönde uyarı levhaları bulunuyor.

Ağaçların arasından şiddetle akan sular, beyaz köpükler halinde cadı kazanı denilen bir yere dökülüyor. Şelalenin arkasında, kayanın içindeki mağaranın içinde kaybolduktan sonra az ötede tekrar ortaya çıkıyor. Ormanın içindeki çağlayan bu suyu, çıkardığı sesi ve suyun gücünü hissedeceğiniz bu yeri mutlaka görmelisiniz.

Samandere şelalesi Türkiye’nin ilk tescil edilen tabiat anıtıymış. Yer yer balkon gibi çok yükseklerden aşağılara baktığınız bir kanyonun içinde, dökülen yapraklar, bembeyaz köpüklü çağlayan sular, mis gibi bir hava bir gün öncesinin tüm yorgunluğunu unutturuyor.

Öylece durup doğanın sesini dinliyorum. Buradan ayrılmak zor gelse de girişteki o güzel ailenin yanına gitmek, çay içmek ve yeni tanıştığım arkadaşlarla sohbet etmek huzur veriyor. Hocamızın “çaylar şirketten” bonkörlüğüyle sıcacık çaylarımızı içerken günün bittiği gerçeğiyle hüzün çöküyor.

Yine çok eğlendiğim, çok güldüğüm, yola çıkarken hiç tanımadığım ama eve dönerken bir dolu arkadaş edindiğim harika bir gün oluyor. Aynı zamanda fotoğraf çekme teknikleriyle pek çok şey öğreneceğiniz böyle bir gezinin maliyeti tüm tabiat parkı giriş ücretleri ve yemek dahil 110 lira oluyor.

Cenan, Şevki, Hayriye’yle aracın arka koltuğunu parti alanına döndürdüğümüz ve kahkahalarımızla uyutmadığımız arkadaşlardan özür dileriz.


2011’de tam zamanlı işinden istifa edip tutkusu olan seyahat etmeyi iş haline getirdi. 2017 yılından beri Hürriyet Seyahat’te gezgin yazar, 2018’den beri de blogunda yazılar yazıyor. Blog ilk etapta gazetedeki yazılarının arşivi olarak düşünüldü ancak daha sonra istediği gibi özgür yazmanın tadına vardı. Gezdiği yerler kadar yollarda tanıştığı, dokunduğu hayatlarında hikayesini yazıyor. Belki bir gün bir hikayenin kahramanı da siz olursunuz kim bilir?