Hürriyet Seyahat’te yayımlanan yazımın daha detaylı hali
Süphan dağına gidip karlarla boğuşmam gerekirken Bodrum’a gidiyorum. Hayat böyle bir şey. Seneler önce kalabalığına popülerliğine küsüp hep Bodrum tabelasının önünden geçip gittiğim eski bir dostu görmeye gidiyorum. Bodrum en sakin, en dingin haliyle beni karşılıyor beni.
Beni instagram hesabımdan takip etmeyi unutmayın. Hikayeler ve öne çıkanlarda çok şey anlatıyorum 😉
İnstagram: Nerdesinbahar
Bodrum’a Ulaşım
Yağmurlu ve soğuk bir İstanbul havasından yola çıkıp güneşli bir akşamüstünde Milas-Bodrum havaalanına varıyorum. Havaşla Milas’tan Bodrum’a yarım saatte ulaşıyorum. Otogar Bodrum’un merkezinde. Otelim iki adım ötede. Arkadaşımın motoru var, beni karşılıyor. Bodrum’u motorla gezmek harika bir şey. Zaten çoğu insanda scooter var.
Sezonda çok kalabalık olan Bodrum‘da trafik inanılmaz, motorlaysa ulaşım çok pratik oluyor. Hava öyle güzel ki insan inanamıyor buz gibi bir havadan geldiğine.
Limanda yürümek, tekneleri seyretmek, uzaktaki kalenin ışıklarına dalıp dolunayda esen meltemle portakal çiçeği kokularını içime çekmek, yaşadığımı hissetmek. Hoş geldim eski dost.
Bodrum’da Dalış
Bodrum’a geliş amacım dalış yapmak. Sabah erkenden kalkıp dalış tekneme koşa koşa gidiyorum. Diğer vefalı dostum deniz beni bekliyor. Dalış sezonumu açıcam.
Geçen sefer Kızıldeniz’de noktaladığım sezonu Bodrum’da açacağım. Biraz esintili bir hava ama kararlıyım. Daha önceden sorup öğrendiğim uçak batığı ve rifler beni bekler. Esintiye rağmen güneş öyle güzel ki.
- Kızıldeniz maceramı da okumak isterseniz tıklayın.
Dalış hazırlıklarımız tamamlanıyor ve su önümde beni bekliyor. Herkes soğuk dese de çok üşüyen biri olarak bana normal geliyor. O ilk atlayış o tuzlu sularla kavuşma anı unutulmaz. Küçük bir brifing ve aşağıdayız.
C-47 Dakota uçağı biz dalıcılar için 2008’de batırılmış, 2010 da ise ana gövde kokpitten ayrılmış aşağılara inmiş. Kocaman kanatları ve pervaneleriyle benim gibi batık dalışını sevenler için büyük heyecan.
Giderken akıntıya ters yüzdüğümüzden baya zorlanan dalış ekibimiz dönüşte rahat bir şekilde dönüyor. Sorunsuz, keyifli bir dalış oluyor. Ben iki yıldız dalıcıyım. Hiç dalmamış ve merak edenler için tanıtım dalışları, akutçuların ve yıldız almak isteyenlerin eğitimleri var.
Paçoz Koyu
Paçoz Koyu’ndayız. Sakin, havuz gibi, manzaramız müthiş. Dalış teknelerinde genelde öğlen yemeği oluyor. Günde iki dalış yemek dahil 150 lira civarı.
Dalışlarımız biter bitmez sudan ayağımı çektiğim an tekne hareket ediyor. Son dalışta çok üşüyünce ertesi gün dalmamaya karar veriyorum. Sakin huzurlu karmaşadan uzak dolaşırken arkadaşlarıma rastlıyorum ve tatilin geri kalan kısmı eğlenceye dönüşüyor.
Bodrum Geceleri
Önce Mahmut Kaptan‘ın yerine gitmeyi istiyoruz. Küçük salaş bir yer ama çok samimi. Mahmut Kaptan sadece kışları açık. Sezonda kaptanlık yapıyor. Mezelerine ve ciğerine bayılıyorum. Yaşlı bir udinin çaldığı Musiki şarkılarıyla, Duvarlarındaki çok eski zamanların onlarca fotoğraflarıyla eski zamanlara yolculuk yapıyorum.
Denemek için hardal otu yiyorum ama bir daha yememeye karar veriyorum. Seneler öncelerinin Bodrum’u beni çok sakin bir şekilde bağrına basıyor. Sevdiğim her yönünü önüme sermeye ve bir daha beni geri göndermemeye kararlı gözüküyor.
Arkadaşlarla gece Defne Meyhane’de buluşuyoruz. Mezelerine ve istiridye mantarına aşık oluyoruz. Sadece hafta sonu çıkan müzisyenler kulaklarımızın pasını siliyor. Bodrum demek birazda gece hayatı demek.
Kule bar Türkçe ve yabancı rock şarkılarıyla daha çok gençlerin uğrak yeri. Mandalin tekno severlere hitap ediyor. Daha ciks bir mekan. Körfez çok enteresan bir yer. İşte burası bizim yaş grubumuz için aradığımız kan.
MFÖ den Fredy Mercury’e bağıra bağıra şarkılar söyleyip, dans edip kendimizden geçiyoruz. Bodrum kimsesiz ve sakinken eğlenmek ne güzel.
Bodrum Koyları
Ertesi gün motorla yel değirmenlerinden başlıyor gezimiz. Marinadan Gümbet’e doğru giderken tepede yeldeğirmenlerini görüyoruz. Soldan ayrılan yoldan yanına kadar çıkabilirsiniz. Sapsarı çiçeklerle, masmavi deniz manzarasına yeldeğirmenleri öyle güzel eşlik ediyor ki.
Bitez koyundaki Limon Tree de muhteşem bir kahvaltıyla devam ediyor. Bodrum’da hemen yan masanızda ünlü birisinin olması sizi hiç şaşırtmasın.
Gözlememi Safiye Soyman’ın Faik’i kesiyor. Akyarlar’da Akçabük, sakinliği ve denizinin güzelliğiyle favorim oluyor. Yıllar önce de Yahşi’yi çok sevmiştim aynı sebeplerden.
Burada bir mola verip denize giriyoruz. Ardıma baktığımda bayraklı bir tepe görüyorum. Oraya tırmanmak için müthiş bir istek duyuyorum. Arkadaşlarımda aynı heyecanı duyunca tırmanmaya karar veriyoruz.
Bol yabani otlu, yer yer kayalıklı tepeye arka taraftan daha kolay gidilebiliyormuş ama biz zoru seviyoruz. Ayağınızda tırmanmaya uygun ayakkabı olması ve bacaklarınızı koruyacak uzun paçalı bir giysi önemli.
Çalı çırpı insanın bacaklarını çok çiziyor. Yer yer tırmanıp zirveyi görüyoruz. Aşağıda ki manzara inanılmaz derecede güzel. İnsanın hiç inesi gelmiyor.
Sonrasında bütün koylara bir tepesinden bir içinden bakıp, sarının ve morun binbir tonundaki çiçeklerden, mimozalardan geçip, günü batırmak için Gümüşlük‘e geçiyoruz.
Sokakları, çalan müzikleri, rengarenk çiçeklerle donatılmış masaları, sahile yayılmış bir şekilde çok keyifli bir gün batımı yaşatıyor bize. Masalsı, sakin huzurlu.
Bodrum Kalesi
Bodrum’a çok uzun yıllar önce geldiğimde Bodrum kalesinin içine arkeoloji müzesi yapılıyordu, inşaat halindeydi. Onun son halini görmeye gidiyorum. Hava yaz havası. Pazartesi olmasına rağmen kale açık. Kalenin her bir kulesinde ayrı bir sergi alanı.
Eskiden de olduğu gibi İngiliz kulesinden çok zor çıkıyorum, çok eğleniyorum. Ne çok Fransız turist var. O kule bu kule, her bir yerden ayrı bir Bodrum manzarası, Yılanlı kule derken zaman zindanların zamanı.
Öyle uzun dolambaçlı yollardan zindana ulaşılıyor, basamaklar da öyle yüksek ki. Zindanın kapısını aralayıp içeri baktığımda dik merdivenleri, buradan daha önce çıkmamak üzeri inenleri düşünüyorum.
Aşağıda canlandırma da yapmışlar. Aşağıdan yukarıdaki ışığa bakmak umut verici. Acaba buraya getirilen kaç tutsak o ışığa tekrar kavuştu ve buradan çıkabildi diye düşünüyorum. Koşar adım çıkıyorum ve bir nefes alıyorum.
Bodrum’a gidip kalesini gezmedim demeyin, mutlaka girin. Benim gibi çok seyahat edenlerin kullandığı kredi kartına (İş Bankası) girişler ücretsiz, aksi halde müze kartınız yoksa girişler 30 lira ama değer.
Öğle yemeği saatlerinde kuleler kapanıyor ama girişteki 626 yılında battığı düşünülen 1961 yılında Turgutres açıklarında bulunan geminin birebir aynısının sergilendiği yer açık. Benim gibi deniz tekne diye çıldırıyorsanız dokunmak, üstüne çıkmak sizi çok mutlu edebilir.
Zeki Müren Müzesi
Koşar adım Zeki Müren‘in evine gidiyorum. Halikarnas‘ın yanındaki sokakta, pazartesileri kapalı. Sanat Güneşi‘mizin muhteşem sesi eşliğinde onun dokunduğu eşyalarla, yaşadığı evini geziyorum. İnsan öyle çok duygulanıyor ki.
Sağlık problemlerinden uzun yıllar o güzel evin üst katına çıkamamış, alt katta yaşamış. Bahçesinde arabası duruyor. Kocaman bir heykelini yapmışlar. Çok sevdiği Bodrum’u seyrediyor. Peki Zeki Müren’de bizi gördü mü acaba?
Şimdi sakin kimsesiz bir koy bulup miskin miskin yatma, güneşlenme, sohbet ve tembellik zamanı. Bodrum’da kimsesiz bir koy bulmak fikri bile garip değil mi? ama tam da çılgın kalabalıktan uzakta Bodrum zamanı
Bodrum’dan aklımda kalan lezzetler: Defne meyhanenin istiridye mantarı, Mahmut Kaptan’ın ciğeri, Tepecik camisinin karşısındaki küçük salaş dönerci, sebzeli bodrum döneri, 24 saat açık sahildeki Kırçiçeği restaurantın tuzlama çorbası ve yanından geçerken bizi kışkırtan Yunuslar pasthanesi
Aklımda kalanlar:Bodrum kalesi, yel değirmenleri, uçak batığı, mimozalar, portakal çiçeği kokuları ve Bodrum’a gidecekseniz unutulmaması gerekenler:
İstanbul’un stresini Bodrum’a taşıma, madem acelen vardı neden geldin Bodrum’a
2011’de tam zamanlı işinden istifa edip tutkusu olan seyahat etmeyi iş haline getirdi. 2017 yılından beri Hürriyet Seyahat’te gezgin yazar, 2018’den beri de blogunda yazılar yazıyor. Blog ilk etapta gazetedeki yazılarının arşivi olarak düşünüldü ancak daha sonra istediği gibi özgür yazmanın tadına vardı. Gezdiği yerler kadar yollarda tanıştığı, dokunduğu hayatlarında hikayesini yazıyor. Belki bir gün bir hikayenin kahramanı da siz olursunuz kim bilir?