Gebze’de bulunan Ballıkayalar tırmanış sevdalılarının antreman bölgesi, çocuklu ailelerin mangal yeri ve gençliğin kamp alanı. Ballıkayalar Tabiat Parkı her zaman akan deresiyle, muhteşem doğasıyla bir sit alanı. Ballıkayalar aynı zamanda motorcuların uğrak yerlerinden.
Hürriyet Seyahat’te yayımlanan yazımın daha detaylı hali
- Ballıkayalar Kanyon Geçiş Eğitimi maceramı da okumak isterseniz tıklayın.
- Manisa Spil Dağı Yarıkkaya Kanyon Eğitimi maceramı da okumak isterseniz tıklayın.
- Ayvaini Mağarası Geçiş Eğitim maceramı da okumak isterseniz tıklayın.
Beni instagram hesabımdan takip etmeyi unutmayın. Hikayeler ve öne çıkanlarda çok şey anlatıyorum 😉
İnstagram: Nerdesinbahar
Ballıkayalar şehrin hemen dibinde yemyeşil, kanyona benzeyen, dar ve derin kazılmış bir boğaz. 1ci derece sit alanı. Ballıkayalar Kocaeli Gebze Tavşanlı Köyü’nü geçince biraz ileride. Navigasyona yazınca sizi oraya kadar götürüyor. Beşiktaş Gebze arası bir buçuk saat sürüyor.
Çadırı nereye kuracağımıza karar veremeyince birşeyler yiyelim diyoruz. Çünkü kahvaltı bile etmeden çıktık. Eskiden burada bir restoran vardı ve her şey bulunurdu ama belediye orayı kapatıp yerine de yenisini açmayınca bunu bilmeyen biz aç kalıyoruz. Artık iki ayrı tesis var ve tost çay gibi şeyler bulunuyor. Burada kahvaltı etme hayali suya düşüyor.
Gelirken alışverşinizi yapıp gelmeniz gerekiyor. Yakındaki köyden yapabilirsiniz. Köyde ve burada alkol tüketimi yasak. Mangal yapabiliyorsunuz. Üç tip insan profili var. Biri kampçı gençlik, diğeri sportif aktiviteciler, diğeri mangalcı halk. Haftasonları da biraz kalabalık oluyor. Daha önce haftaiçi gelmiştim, kimsecikler yoktu.
Dağcılar daha çok tepelere yürüyüp kamp yapıyor. Arkadaşları beklerken dere kenarında biraz yürüyelim diyoruz. Yürürken biri bir şelaleden bahsediyor. Kaç defa Ballıkayalar‘a gelmeme rağmen ilk defa şelale olduğunu duyuyorum. Şelale aşkımı bilmeyen var mı? Hal böyle olunca yola düşüyorum tabi.
Ballıkayalar Şelale
İlk başta iki kişi başladığım yolda doğaya alışık olmayan arkadaşımın geri dönmesiyle tek kalıyorum ama yolda her karşılaştığım insan peşime takılıyor. Herkes birbirinden cesaret alıyor. Sular yüksek, geçmek zor. Belli bir yerden sonra oldukça zorlu bir yolu var. Çoğu yerde kayalara sarılarak geçiyoruz.
Kaymayan bir ayakkabı şart. Ayaklarım bu kadar kaymasa daha kolay olacak.Ayaklarım haftaiçi yaptığım uzun yürüyüşlerden dolayı yara bere içinde. Bu sebepten rahat olsun diye converseleri giymişim, kayıp duruyorum. Yola çıkarken şelaleden habersiz olduğum için hazırlıksızım yani.
Ayaklar bu kadar kayınca tüm gücü de kollardan alıyorum. Manzaralar öyle muhteşem ki adım başı fotoğraf çekiyoruz. Benimkini yoldan geçen herkes çekiyor. Şelaleye giden son dönemeç çok zorlu. Parmak uçlarımla tutunurken ayaklarımın burnuyla kayalarda çentik arıyorum. Oldukça da yüksekteyim.
Buradan aşağıya düşmek istemem. suyun derinliği hakkında fikrim yok. Suya düşmek sorun değil aslında, suda sivri bir kaya olabilir. Bundan korkuyorum. Korkmak derken kafamda derinlere ittiğim düşünceler bunlar. Ben hep “hadi bahar yaparsın” tarafını duyuyorum.”
Sonlara doğru yol zorlaştıkça azalsakta şelaleye kadar varıyoruz. Orada bir abi fotoğraf çekiyor. Daha tam şelaleyi gören tepeye çıkmamışım. Abi tam dönmek için hamle yapınca istemsizce “dur gelme, fotoğrafımı çekeceksin” diye birşey çıkıyor ağzımdan. Çok kibar olduğumu söylemiş miydim?
Sağolsun “tabi” diyor ve beni bekleyip kare kare fotoğrafımı çekiyor. Çocuklarıyla gelmiş ama çocuklar bu tarafa geçememiş. Onlar geri dönerken ben şelalenin tepesine doğru ilerliyorum. Orada da genç çocuklar var. Bu sefer onlar fotoğrafımı çekiyor sabırla.
Şelale Dönüşü
Ben şelalenin tepesinde manzaranın tadını çıkarırken herkes gitmiş. Dönüş yolunda tek kalmışım. Dağın başında bir başınayım. “Kafamı dinlemek istiyorum diyordun, Al dinle kafanı” diye kızıyorum. Hava kararmadan geri dönüşe geçmeliyim. Aynı zor yoldan geçerken bir ara ne tutunacak birşey ne ayağımı koyacak taş bulamıyorum.
Kayaya resmen sarılıyorum. İnsan kendi kendine konuşur mu? Ben konuştum. Hem de yüksek sesle. O birkaç saniyede kendimi sakinleştirdim ve havada asılı kalıp kendimi ileri attım. Düşsem kimsenin haberi yok. Bir yoldaş olmadan gitmeyin sakın. Ben ettim siz etmeyin. Şimdi düşünüyorum da şelalenin tepesinden dümdüz tepelerden yürüyerek dönebilirmişim. Hem o yolu da görmüş olurdum.
Şelaleye çok yakın bir yere kadar o kadar kamp malzemesini taşımayı başaran bir gençlik de var. Günün “delisi sizsiniz” diyorum. Gülüyorlar. Onlardan su istiyorum. Mangal yapmışlar. Bana ikram ediyorlar. İlk önce “tamam” diyen ben unutup yola koyuluyorum. Çok zeki olduğumu söylemiş miydim?
Ballıkayalar‘a vardığınızda bir gölet sizi karşılıyor. O göletin karşısına geçip yürürseniz daha kolay yürüyebilirsiniz. Ağaçların arasından bir patika yolu bile buldum. Kaybetmezseniz şelalenin oldukça yakınına kadar ağaçların içinden yürüyebilirsiniz.
Ballıkayalar Kamp
Sorunsuz, tek nokta ıslanmadan, yara bere almadan geri döndüğümde arkadaşların geldiğini görüyorum. Kamp kurulmuş, yemek hazırlığına başlanmış. Dere kenarında bir yer bulup, çadırımı kurup, sandalyeleri de atınca bir oh diyorum.
Biraz dinlenmeliyim. Sabah havanın biraz serince ve bulutlu olması biraz tadımı kaçırsa da tabiat ana gönlümü almayı başarıyor. Mutluyum. Güzel bir haftasonu oluyor. Ballıkayalar’da kamp yapmanın bedeli bir araç, bir çadır, iki kişiye kadar 50 TL. Elektrik yok. Sadece wc ve su var. Dere kenarında içerilere doğru kamp ücretsiz tabiki.
- Ballıkayalar Tabiat Parkı karavan parkına uygun
2011’de tam zamanlı işinden istifa edip tutkusu olan seyahat etmeyi iş haline getirdi. 2017 yılından beri Hürriyet Seyahat’te gezgin yazar, 2018’den beri de blogunda yazılar yazıyor. Blog ilk etapta gazetedeki yazılarının arşivi olarak düşünüldü ancak daha sonra istediği gibi özgür yazmanın tadına vardı. Gezdiği yerler kadar yollarda tanıştığı, dokunduğu hayatlarında hikayesini yazıyor. Belki bir gün bir hikayenin kahramanı da siz olursunuz kim bilir?