Hürriyet Seyahat’te yayımlanan yazımın daha detaylı hali
Mars yolundayım. Salda’ya gidiyorum. Çok merak ediyorum. Türkiye’nin Maldivleri Salda, yeryüzündeki Mars oluşumlarının olduğu iki yerden biri. Diğeri Kanada’da. Salda Gölü fotoğraflardaki gibi mi? Gerçekten turkuaz suları bembeyaz kumsalları var mı? Heyecanlıyım çok.
Beni instagram hesabımdan takip etmeyi unutmayın. Hikayeler ve öne çıkanlarda çok şey anlatıyorum 😉
İnstagram: Nerdesinbahar
Salda Gölü’ne Nasıl Gidilir?
Salda Gölü Burdur’un ilçesi Yeşilova‘da. Yeşilova’ya 5 km, Burdur’a 56 km, Denizli’ye 96 km, Antalya’ya 159 km mesafede. Biz Akyaka‘dan Salda Gölü’ne gitmek üzere yola çıktık. Hiç zorlanmadan iki buçuk saatte Salda Gölü’ne varabiliyorsunuz. Navigasyonla zaten artık kaybolma riski yok gibi bir şey. Zaten yaklaştıkça Salda gölü tabelaları çıkıyor.
Geldiğimiz yolda Salda kayak merkezi tabelaları görüyorum. Kayakta yapıldığını yazdım aklıma. Demek ki kayağa da gelinecek ve buranın kış hali de görülecek. Yol beni Salda‘ya kavuşturduğu yerde gölün tamamını görebiliyorum. Ortası lacivert kenarlar turkuaz ve bembeyaz kumsallar. Woww kelimesi döküldü ağzımdan. Ne tarafa gideceğimizi gösteren bir tabela yok. Salda yazıyor ve bir ok gölü gösteriyor. Salda‘ya geldiniz ve sağa döndünüz. Dümdüz yolun solunda Yeşilova Belediyesi Kamp Alanı tabelası görünceye kadar yolu bırakmayın. Geri dönmeyin. İnternetten bakıp gördüğüm Yeşilova Belediyesinin Kamp Alanı’nı arıyoruz.
Salda’nın bir krater gölü olduğunu, Türkiye’nin en derin , dünyanın üçüncü en derin gölü olduğunu ve marstaki kaya oluşumdalarından dolayı sit alanı olduğunu okudum geldim. Sit alanı olduğu için her yere çadır kurdurmuyorlar. Sit alanından dolayı çivi çakılamıyor deniliyordu ama gölün kenarında kocaman bir otel gördüm. Yoldan giderken bir oraya bir buraya girip geri dönüp biraz bocaladık. Belediyenin kamp alanının önüne gelinceye kadar bir tabela yok ve çok keskin bir girişi var.
Salda Gölü Kamp ve Karavan Alanı
Sonunda kamp alanını bulduk. Bir heves arabadan iniyorum hemen. Göle bir hayli mesafedeyiz. Ne yapacağımızı düşünürken bir görevli bizi aydınlatıyor. Canımızın istediği yere, gölü görebileceğimiz yere çadırımızı kuramayacağımızı öğreniyoruz. Gölle arasında bayağı bir mesafede en önde sıra sıra bungalovlar var.
- Hacıllı Şelalesi kamp maceramı da okumak isterseniz tıklayın.
- Sardala koyu kamp maceramı da okumak isterseniz tıklayın.
İçinde çift kişilik ve tek kişilik yatak ve banyo var. Verandasında masasıyla sandalyesiyle 75 lira verip göle karşı uyuyup uyanabilirsiniz ama biz kamp yapmak istiyoruz. Göle karşı uyuma, gölü seyretme, gözümü açtığımda gölü görme hayallerim suya düşüyor.
- Salda Gölü kamp alanı karavan kampına uygudur.
Bungalovlar
Bungalovlarla çadırları ayıran bir tel örgü bulunuyor. Bungalovların arkasında tam bir çadır kent var. Çevre illerden geliyorlarmış. Çadır yeri ücretsiz olunca bildiğiniz ev gibi çadırlar, tüm donanımlarıyla bir mahalle görünümünde. Haftasonları ve tatillerde dolup taşıyormuş. O çadırların hepsinin geldiğini gözümün önüne getirdiğimde hafta içi geldiğime, sezon dışı orada oluşuma şükrediyorum.
Bizim gibi gelenler onlarında arkasında. Bir tane daha kamp alanı varmış ama zaten saat ilerlemiş, göle bir an önce inme isteği hava kararmadan çadırımızı kurma isteğiyle birleşince kaderimize razı olup bari priz yanı olsun diyerek en stratejik konumu seçmeye çalışıyoruz. Birkaç ağaçta üçlü prizler var.
Arabamızı çadırımızın yanına parkedebiliyoruz. Kamp alanındaki wc temiz, her şey ücretsiz, giriş ücreti yok. Haydi göle. Gittiğimizde ki hafif rüzgar bir anda yağmur ve küçük bir fırtınaya dönüşüveriyor. Belediyenin plajında beyaz kumlara ulaşıp göle ayaklarımı sokuyorum. Sahilde bize oyuncu bir sürü köpek eşlik ediyor. Yanımızda ki iran kedimizle dostça oynuyorlar.
Hava patlayınca aramızdaki kite surf yapan arkadaşımız bir heves malzemelerini alıp geliyor ama hazırlanıncaya kadar hava yatıyor. Salda‘da kite yapma hevesi kursağında kalıyor. Olsaydı efsane olacaktı ama. Hava yatar yatmaz hemen gidip çadırımızı kuruyoruz ve Yeşilova köyüne akşam için alış verişe gidiyoruz. Aslında kamp alanında bir restoran var, fiyatları da çok makul ama biz kamp olayının vazgeçilmezi olan mangal olayında kararlıyız.
Yeşilova‘ya köy demek biraz haksızlık olur. Bakkalı bile takım elbiseyle karşılıyor bizi. Kadın kasabı muhteşem etler veriyor. Fiyatlar makul. Hiç bir şey almadan geldik ama ne aradıysak bulduk. Köyde yemek için bir sürü alternatif var. Kamp alanımızda motorcu gençler var. Biri ateşi yakıyor, ben yanımda getirdiğim haşlanmış patatesle salata yapıyorum, diğeri salataya yağ buluyor.
Salda Gölü Günbatımı ve Gece
Kamp ortamlarının bu dayanışmasını çok özlemişim. Gün batımı için koşma zamanı. Günü efsane şekilde batırıyoruz. Boş bungalovlardan birinin verandasına oturup uzaklara dalıp dalıp gidiyoruz.
Akşam masamız kurulmuş, mangalımız yanmış, karnımız doymuş, hoş sohbetler edilmiş, etrafımızda en az beş köpeğimiz ve meraklı kedimizle uzaktan gelen sonrasında sabaha kadar susmayan bir eğlence mekanının müziğiyle geceyi tamamlıyoruz.
Burada internet çok sağlıklı olmadığı için telefonlarımızı bir kenara bırakıp özgürlüğümüzün tadını çıkarıyoruz. Dünyadan kopmak hele ki kamp alanındaysak ruhu güzel temizliyor. Siz siz olun masa üstünde bile olsa dışarıda yiyecek bırakmayın. Yüksek volüm müzikten anca uyumayı başarmış ben gecenin üçünde bir gürültüyle fırlıyorum.
” Dışarıda biri var, dışarıda biri var. ” Uyku sersemi kaç kere söyledim bilemiyorum.Dışarıda köpekler var. Kafamı çadırdan uzattığımda masanın üstündeki her şeyi yerde görüyorum , diğer tarafa bakınca iki ayağının üstüne kalkmış kocaman bir köpeğin motorlara saldırdığını görüyorum.
O kadar gürültüye bir tek benim uyanmam çok tuhaf. Köpeği kovalamasak motoru devirecek. Sonrası uzaktan gelen türkülerle uyuma zamanı. Gece böyle geçince sabah geç kalkıyorum.
Salda Tabiat Parkı’na Nasıl Gidilir?
Çok severim kamp sabahlarını. Yine eldeki kısıtlı imkanlarla herkes bir şeyler hazırlar. İp gibi akan bir suda bir şeyler yıkanır, hazırlanır, kahvaltı edilir ama beş yıldızlı bir mekan olsa şuradaki tadı vermez. Çadırımızı toplayıp Salda‘yı gezme ve tadını çıkarma zamanı. Toparlanıp geldiğimiz yöne geri dönüyoruz ve Salda Gölü Tabiat Parkı tabelası görüyoruz. Gelirken görmedik böyle bir tabela. Neden?
Çünkü tabela sadece bu yönde gidenler için, diğer yönden gelenler Venüs Restoran tabelasından girecekler ve yol ikiye ayrıldığında sola dönecekler. Tabiat Parkı halkın değimiyle Orman Kampı, araç giriş 7,5 lira. Yaya 2 lira, motorsiklet 5 lira. Yeni yapılmış sanırım, her yer pırıl pırıl. Çam ağaçlarının yeşilliği bembeyaz kumlarla birleşip turkuaz sulara kavuşuyor. Gölün turkuaz rengi masmavi gökyüzünün bulutlarına karışıyor. Müthiş bir bulut şöleni var. Benim gibi bulut fotoğrafı çekmeyi sevenler bayılacaklar.Denizden 1193 metre yukarıdayız. Bu güzel bulutların sebebi bu olabilir mi?
Bir gün önce kimsenin birbirine itiraf etmediği, neşe kaçırmamak için sustuğu, belediye plajının yarattığı hayal kırıklığı burada mutluluğa dönüşüyor. Burası o fotoğraflarda gördüğümüz yer. Keşke burada kamp yapmamıza izin verselerdi, keşke ücretli olsaydı biz razıydık sohbetleri dönüyor. Burada kamp yasak.
Salda Gölü’n de Yüzülür mü?
Uzun ve geniş bir plaj. Kum dediysem öyle normal kum hayal etmeyin. Sert minik kaya parçası gibi. Her yerde göle girmek yasak yazıyor ama soyunma kabinleri ve duşlar var. Göle dubalar çekilmiş. Biz gittiğimizde kimsecikler yoktu. Bembeyaz kumsalda bir başınaydık. Bize özel böylesi bir plaj. Masal gibi, hayal gibi.
Salda‘ya gelipte yüzmeyeceğim düşünülemez. Göl krater gölü olduğu için bir adım sonrası aniden çok derinleştiği ve insanların boğulduğu söyleniyor. Aman siz dikkatli olun. Tabiat Parkı‘nın dubalarla çizilmiş yeri bana güvenli geldi. Doğal olarak gölün dibine bata bata ilerliyosunuz. Su berrak ve biraz soğuktu.
Salda Türkiye’nin en temiz suyu. Bir Zanzibar değil ama. Bunu söylemek zorundayım. Daha önce orayı görmemiş olsaydım burasının beni çok etkileyeceği tartışılmaz ama çıtam fazla yüksek sanırım. 184 metre derinliğiyle ölçülebilen Türkiye’nin en derin gölü. Turkuaz sulardan birden laciverte dönüşmesinin sebebi bu.
Güneş çıkınca göl sihirli bir değnek değmişçesine turkuaz rengine bürünüyor. Sodalı ve magnezyumlu suyu bu kumların rengini veriyor. Hatta bir zaman burada kalan her şey beyaza dönüşüyormuş. Dönüş yolunda “ayaklarımıza noldu?” sorusunun cevabı da buymuş. Saça ve cilde iyi geldiği de doğruymuş. Dönerken hepimiz pamuk gibiydik ama saçlarım renk değiştirdi.
Kumların beyazlığından göz açmak imkansız gibi. Bu beyazlıktan fazlaca yandık. Hassas olanlar güneş kremlerini unutmasın. Gölde üç adet endemik balık türü var. Burası soyu tükenen dik kuyruk ördeklerinin kışı geçirdikleri yer. Gölde su yılanı olduğu ama zararsız olduğunu duyduk. Orman kampında karşılaştığımız sincapla mutlu olduk.
Salda’dan aklımda kalanlar: Bembeyaz kumlarda yuvarlandım, turkuaz sularda yüzdüm, maskeyle suyun dibindeki otları seyrettim, bulutlara doydum, ıssız bir plajda güneşlendim, bir sürü köpekle arkadaş oldum, bir iran kedisinin Salda kumlarında oynayışına şahit oldum. Eski günlerdeki gibi kamp yaptım.
2011’de tam zamanlı işinden istifa edip tutkusu olan seyahat etmeyi iş haline getirdi. 2017 yılından beri Hürriyet Seyahat’te gezgin yazar, 2018’den beri de blogunda yazılar yazıyor. Blog ilk etapta gazetedeki yazılarının arşivi olarak düşünüldü ancak daha sonra istediği gibi özgür yazmanın tadına vardı. Gezdiği yerler kadar yollarda tanıştığı, dokunduğu hayatlarında hikayesini yazıyor. Belki bir gün bir hikayenin kahramanı da siz olursunuz kim bilir?