Hürriyet Seyahat’te yayımlanan yazımın daha detaylı hali
Gündüzü mezarlık, gecesi gerdanlık, taş diyarlar şehri; Mardin… Dünyada iki şehrin tamamı sit alanı olarak ilan edilmiş. Biri Venedik diğeri Mardin. Şehir Unesco koruması altında. Mimari, arkeolojik, tarihi ve görselliğiyle zamanın durduğu izlenimi veren masallar şehri, bir zamanlar İpek yolu üzerindeymiş.
Beni instagram hesabımdan takip etmeyi unutmayın. Hikayeler ve öne çıkanlarda çok şey anlatıyorum 😉
İnstagram: Nerdesinbahar
Kasımiye Medresesi
Kürtler, Hristiyan süryaniler, sünni araplar, türkler, ezidiler ve ermeniler Mardin‘de bir arada faklı dinlerin mozaiğinde kardeşçe yaşıyorlar. İki tane de yahudi aile olduğu söyleniyor.
Öğleden sonra vardığımız eski Mardin‘de önce Kasımiye Medresesi’nin masalımsı görüntüsüne ek ana rahminden doğuma, yaşama ve yaşılıktan ölüme giden, suyla anlatılan hikayelerini dinliyoruz.
Kafesli pencerelerinden buğulu Mezopotamya uçsuz bucaksız. Artukluların başladığı Akkoyunlu Timur Han‘ın bitirdiği medrese taş işçiliğinin nefes kesen bir örneği. Yanında bulunan zaviye-türbeden buranın medrese değil de külliye olarak inşaa edildiği düşünülüyor.
Kırklar Kilisesi
Kırklar Kilisesi‘nin bahçesinde oyun oynayan Edi ve Mariana‘yla tanışıyoruz. Süryanice konuşup bisiklete biniyorlardı. Kilisenin içinde fotoğraf çekmek yasak. Daracık sokaklardan tırmanıyoruz.
Genişçe bir avlusu var. Son dakika geldiğimiz kiliseyi bizim için bir kaç dakika daha açık tutuyorlar. Akşam saati olması sebebiyle alaca karanlık var. Avlu çok büyüleyici gözüküyor. Mor Behnam ile kız kardeşi Saro adına yapılan bu kilise Kırklar Kilisesi olarak biliniyor.
Zinciriye Medresesi
Mardin’de ki son Artuklu Sultanı olan Melik Necmettin İsa bin Muzaffer Davud bin El Melik Salih tarafından 1385 yılında yaptırılmış. Hatta Timur‘la savaşan Melik Necmettin İsa kısa bir süre olsa da bu medreseye hapsedilmiş.
Zinciriye Medresesi Mardin tepelerinde kaleye yakın. Kaleye çıkış yasak, tel örgülerle kapalı. Kasımiye Medresesi‘nde çıkamadığımız kubbelere burada çıkabiliyoruz.
Gün batımına karşı Mardin‘i seyretmek doyumsuz oluyor. Buradan gün batarken, Ulu caminin ve şehrin ışıklarının yanmasıyla deniz kenarındaki bir masal diyarına dönüşmesini görmeniz lazım. Uzakta Suriye’nin ışıklarını izlemek, aradaki köylerin ışıklarının gemi ışıklarına dönüşüvermesini görmek enfes.
Mardin’de Nerede Kaldım?
Biz eski Mardin‘de bir evde kalıyoruz. Mardinli gibi yaşayıp bakıcaz dünyaya birkaç gün. Damda uyuma hevesiyle geldik ama hava biraz serince. Odamdan bir tarafta eski Mardin’i, Ulu Cami’nin minaresini diğer tarafta Mezopotamya‘yı görüyorum.
28 yaşındaki arkadaşım Önder’in annesi benden 3 yaş büyük sadece. Hiç okula gitmemiş ama üç dil bilen okusaydı nolurdu acaba dedirten, ilerleyen günlerde bize içli köfteler, mantılar yapan bu kadını unutmam mümkün değil.
Eski Mardin’de oteller pahalı ama yeni Mardin’dekiler daha hesaplı. Ben yine de eski Mardin’de kalmayı tercih ederdim. Tarihi dokusu, tarihi binaları, daracık sokaklarıyla Mardin’i yaşamak istiyorsanız burada kalmalısınız. Yeni Mardin bildiğimiz apartmanlardan oluşuyor.
Hasankeyf
Ertesi gün erkenden kalkıp Hasankeyf‘e gidiyoruz. Baraj çalışmalarından dolayı çok az su kalmış Dicle‘de. Köprünün suda kalan ayaklarının üstünü betonla kaplamışlar. Hasankeyf Batman‘a bağlı bir ilçe aslında.
12 bin yıllık tarihinde kimler tarafından yapıldığı bilinmiyor. Antik kentin çevresinde 6 bine yakın mağara bulunuyor.Köprünün diğer tarafındakilere yazlık mağaralar diyorlar. Bu mağaralar suyun gücüyle doğal olarak oluşmuş.
Zeynel Bey Türbesi yeni şehrin o tarafa taşınmış. Şantiye alanına girmek yasak. Uzaktan görebiliyoruz sadece. O kadar yoldan gelip dokunamamak sinir bozucu.
Hasankeyf‘de tepelere tırmanıyoruz. 1 lira verip Kasır Rabi‘den en iyi manzarayı görebiliyoruz. Bir de mağara var içinde.
Hasankeyf‘in bir yanı basından da okuduğum gibi dinamitlerle patlatılmış. Zaten buraya biran önce gelme isteğim yok olmadan görme isteğimdendi.
Yüzyıllara dayanıp günümüze kadar gelebilmiş eserleri baraj suları altında bırakmak, o eserlerin üstünü betonla kaplamak, dinamitlerle patlatıp yıkmak bizim nesile nasip oldu. Tarih bizi böyle hatırlayacak.
Mor Gabriel Manastırı
Hızlıca Mor(aziz) Gabriel Manastırına doğru yola koyuluyoruz. Yolumuz Midyat‘tan geçiyor. Küçük bir Mardin burası. Şehrin içindeki kazılardan daracık arka sokaklarda araçlarla kilit oluyoruz.
Mor Gabriel tüm manastırlar gibi şehrin oldukça uzağında. Giriş 5 lira öğrenci 3 lira.Bir rehber içerideki insanlar çıktıktan sonra gelen diğer insanlarla birlikte sizden bir grup yapıp anlatarak sizi gezdiriyor.
Bence çok faydalı. 14 rahibe, çalışanlar, bölge okullarda okuyan öğrenciler ve rahiplerle birlikte 60 kişi yaşıyor. Biz gezerken odalarından çıkmıyorlar.
Bir rahip içeri girerken fotoğraf çekme isteğimi kibarca reddediyor. Saygı duyuyorum. Uçsuz bucaksız kurak toprakların ortasında muhteşem bir mimari ve akıl almaz bir yaşam stili.
Burada ilk defa azizlerin öldüklerinde bir taş sandalyeye yüzleri doğuya dönük şekilde oturtularak, İsa’nın yeniden geleceğini ve bunun doğudan olacağına inanarak, o geldiğinde hazır olmak için bu şekilde gömüldüklerini öğreniyorum.
Sadece Mor Gabriel‘in mezarı yerde. O herkesin ayaklarının altına gömülmek istemiş.
Mardin Yeme İçme
Mardin beni kendine hayran bırakıyor. Sanat atölyesi sokaklar, kafeler, masalcı dedeler. . Mardin’in daracık sokakları festival alanı gibi, çok modern, ışıl ışıl heryer.
Eski Mardin’de kazıklanmanız an meselesi. Girdiğimiz Sinek barda yarım saat oturmanın ve iki küçük biranın bedeli 80 lira. Fiyat sormadan bir yere oturmayın.
Bunların yanında her geceye özel performanslarıyla Leylan Cafe ve özel sinema salonuyla Pause Cafe yıldızımız oluyor. Saat 6 dan sonra acıkmayın. Cadde üstündeki restoranlar kapanıyor ama cafelerde yemek oluyor ya da yeni şehirde her şey var. Oraya da araçla gitmelisiniz.
Sokaklar daracık olduğu için araç giremiyor, kadrolu eşeklerle temizliyorlar. Kapıların tokmaklarına dikkat edin. Ben horozlu olanını çok sevdim ve uzun pazarlıklar sonucunda alabildim ama uçakta kabine almıyorlar. Bagaja vermek zorunda kaldım.
Turist olduğunuz belli olduğu için her şey size çok pahalı ama isyan ederseniz hemen doğunun misafirperver insanı olup size yardımcı oluyorlar. Badem şekerleri efsane. Gümüşçülerini mutlaka gezin.
Kaburga dolması bulmak pek kolay değil ama Recep hocaların kalabalık grubunun avantajıyla yemeyi başarıyorum. Yeni şehir Al Sahan Restoran‘da harika sunumuyla diğer Mardin lezzetlerini de tatma fırsatı bulduk.
Dara Antik Kenti ve Zindan
Dara da önce köyde Zindan denilen bir yere gidiyoruz. Küçük sarışın kızlar karşılıyor. Handan bize şiir okuyor. “sıkı durun söylüyom, sizi çok seviyom“la bitirdikten sonra bize evin altında bir kapı açıyor.
Ben yine bir mağara beklerken yerin kaç kat altına girdiğimizi bilmediğim İndiana Jones filmlerinden birinin içinde buluveriyorum kendimi.
“Dikkatli yürüyün, düşmeyin” diyen küçük kız çocuğu bu merdivenleri koşarak iniyor. Burası eskiden su sarnıcıymış. Üstündeki evde dedesi yaşıyor.
Büyük büyük dedesinin tavuğu kaçınca kazıp bulduklarını anlatıyor. Afrikalı çocuklarım gibi kolumdaki incik boncuk ilgi odakları. Simsiyah çocuklarıma sarılıyordum bir sene önce şimdi sapsarı çocuklarım.
Dara şehir merkezine bir saat uzaklıkta. Biz araç kiraladık. Tarihte Mezopotamya’nın en önemli yerleşim yerlerinden biriymiş. Doğu Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırını Sasanilere karşı korumak için kurulmuş. Yapılan arkeolojik kazılarda dünyanın ilk su barajına ait kalıntılara rastlanmış. Dara oldukça geniş bir alana yayılıyor.
Dara Antik Kent saat 9,30’da açılıyor. Giriş ücretsiz. Dara Antik Kent bir mezarlık, ölüler şehri bir diğer adı. Savaşta ölen Sasanileri buraya koymuşlar tekrar dirilecekleri inancıyla. İskeletleri görebiliyorsunuz.
Mezar odalarına girebiliyoruz. Köylü çocuklar bize rehberlik ediyor. Tüm köyü gezdiriyor. Tarihi köprülerin altından iki sene öncesine kadar su akarmış ama diğer köyler suyu kesmiş. Şu an su yok.
Burada İstanbul’dan gelen fotoğraf klübünden Recep hocam ve arkadaşlarla karşılaşıyorum. Mardin bu mevsim, özellikle haftasonları fotoğraf klüplerinin istilasında.
Deyrulzafaran
O gün onlara katılıp Deyrulzafaran manastırını ve şehri tekrar geziyorum. Deyrulzafaran Mor Gabriel gibi. Giriş 6 lira. İsa’dan sonra 5. yüzyılda inşaa edilmiş. Mardin’e 4 km uzaklıkta.
Süryani Kilisesi’nin önemli bir merkeziymiş. 640 yıl boyunca da Süryani ortodoks Patriklerinin ikamet adresiymiş.
Mardin meydanındaki müze şu aralar ücretsiz. Şimdiye kadar gezdiğim en iyi müze olduğunu söyleyebilirim. Bakmalara, okumalara, fotoğraf çekmelere doyamadım.
Sık sık kesilen elektriklerden saçımı bir Mardin evinin damında, Mezopotamya‘ya karşı güneşte kuruttuğum, farklı kültürleri tanıdığım, daracık sokaklarında durmadan tırmandığım, tarih kitaplarımın içinde bir doğu masalı yaşadığım Mardin‘i ve evinde kaldığım bu harika insanları asla unutmam mümkün olmayacak.
Hoşçakal Mardin, yüreğim seni çok sevdi…
Bir öneri: Biz Mardin’i araç kiralayarak gezdik. İkinci alternatif meydandaki THYnin bilet satış ofisindeki turu kullanmak. Bizim araba kiralayarak gittiğimiz uzak mesafelere sabah 8 akşam 8, öğle yemeği ve tüm giriş ücretleri dahil 80 tlye gezebilirsiniz. Biz Beyazsu’ya gidemedik mesela. Bu turda orası da var. Şehir içini de yürüyerek gezebilirsiniz.
2011’de tam zamanlı işinden istifa edip tutkusu olan seyahat etmeyi iş haline getirdi. 2017 yılından beri Hürriyet Seyahat’te gezgin yazar, 2018’den beri de blogunda yazılar yazıyor. Blog ilk etapta gazetedeki yazılarının arşivi olarak düşünüldü ancak daha sonra istediği gibi özgür yazmanın tadına vardı. Gezdiği yerler kadar yollarda tanıştığı, dokunduğu hayatlarında hikayesini yazıyor. Belki bir gün bir hikayenin kahramanı da siz olursunuz kim bilir?