Sagalassos, Kovada, Eğirdir, Burdur ve Isparta’daki görülecek birbirine yakın yerler. Sagalassos hiç beklenmedik bir süprizdi. Kovada çok bakir, Eğirdir deniz gibiydi. Birbirlerine çok uzak olmayan Sagalassos antik kenti, Kovada gölü ve Eğirdir gölünü mutlaka gezmelisiniz. Hatta daha fazla zaman ayırmalısınız.
Beni instagram hesabımdan takip etmeyi unutmayın. Hikayeler ve öne çıkanlarda çok şey anlatıyorum 😉
İnstagram: Nerdesinbahar
Ağlasun
Yirmi beş fotoğrafçı Sagalassos antik kente doğru yol alıyoruz. Antik şehir Burdur’un Ağlasun ilçesinde. UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’nde bulunan Sagalassos Antik Kenti, milattan önce 333 yılına dayanan geçmişiyle bizi bekliyor.
Öğle yemeği için duran ekip dört ayrı yere dağılıyor ama yine de bu kadar insana alışık olmayan ilçede yemek sıkıntısı yaşanıyor. Biz Ağlasun merkezindeki tarihi çınarın gölgesinde, çınarın gövdesinin bomboş olan içine gire çıka, fıskıyelerle oynaya oynaya zaman geçiriyoruz.
Bizim yaramaz çocuklar gibi sularla oynamalarımızı, onlarca fotoğraf çekmemizi ağacın gölgesinden merakla seyreden Ağlasun halkına selam olsun.
Sagalassos Antik Kenti
Daracık bir yoldan kıvrıla kıvrıla tırmanarak ulaştığımız Sagalassos Antik Kent’i girişi 10 lira, müze kartlılara ücretsiz. Benim banka kartım bana 2018e kadar artık yeter demiş, 10 lirayı ödeyip giriyorum. Tanıtım broşürü yok. Görevliye hızlıca sorduğum nerede ne var infosu aldıktan sonra antik şehirdeyiz. Sagalassos, Antalya’ya 110, Isparta’ya 41 km, Burdur’un Ağlasun ilçesine 7 km uzaklıkta antik bir kenttir. Antik Yunan’da Pisidya’
Yine kalabalık ama bu sefer yerli turistler var bizim gibi. Frigyalılar, Lidyalılar, Persler, Helenistik dönem, Romalılar, Selçuklular. Kimler kimler yaşamış kimbilir. 9000 kişilik tiyatrosu yaşanan depremlerin izini hala taşıyor ama yine de gayet iyi durumda.
Sagalassos Antoninler Çeşmesi de depremlerle toprak alında kalmış ve sonrasında 2000 yılında tamamlanan kazılarla tekrar gün yüzüne çıkarılmış. 1800 yıl sonra tekrar su verilen çeşmeden gürül gürül su akıyor ve ben tabi ki dayanamayıp akan suya giriyorum.
Burada bulunan heykeller Burdur Arkeoloji müzesinde sergileniyor, yerine alçıdan heykeller yapılmış. Uzaktan ilk gördüğümde “aa ilk defa kafaları olan heykeller görüyorum“dedim ama sevincim kısa sürdü. Onlar kötü birer kopya. Herşeye rağmen akan buz gibi suyuyla, sütunlarıyla çok az bilindiğini ve burada kaderine terkedildiğini düşünüyorum.
Oldukça geniş bir alana yayılan antik şehir sonrası Keçiborlu’ya hareket ediyoruz. Lavanta zamanı ve Isparta’da ki tüm oteller dolu. Keçiborlu’nun tek otelinde akşam yemeği sekizde bitiyor biz hala yollardayım.
- Lavanta maceramı da okumak isterseniz tıklayın.
Elimizi yüzümüzü bile yıkamadan direkt yemeğe oturuyoruz. Otel işletmecisi “işinize gelirse, bizde böyle” diyor. Aslında kışın öğrenciler için apart yazın bizim gibilere otel. İşletmecinin tavrını anlamakta zorluk çekiyoruz. Keçiborlu’ya gelirseniz otele en yakın tekele uğrayıp sohbet etmeden dönmeyin derim. Sabah erkenden yine yollardayız.
Kovada Gölü
Hazır gelmişken Kovada gölü ve Eğirdir gölüne gitmeyi planlıyoruz. Bir buçuk saatin ardından Kovada Gölü‘ndeyiz. Yemyeşil bir cennet. Menengiç ağacı gördüm mesela. Çok farklı ağaçları bir araya getirmesinden dolayı 1970 yılında Milli park, 1992 yılında da sit alanı ilan edilmiş. Bu kadar bakir bir göl daha önce görmemiştim.
Oldukça sığ olan gölde sazan, tatlı su istakozu, kadife ve tatlı su levreği yetişiyor. Yeşil bitki örtüsünden dolayı çok sığ olmasına rağmen dibi gözükmüyor.
Yemyeşil bir göl. Geçtiğim ay Salda gölüne seyahatim sırasında bana ulaşan pilot okuyucum Kovada gölünü havadan gösterme sözü vermişti ama son dakika gelmem sebebiyle uçuşu gerçekleştiremedik. Havadan görüntülerinin olduğu fotoğraflar müthiş. Bir daha gelebilirsem bunu mutlaka gerçekleştirmek istiyorum.
Kırmızı yusufçuklar, kurbağalar, çok çeşitli ağaçlar, daracık patikalar… Devamlı kurbağalar zıplayıp duruyor. Biraz sivrisinek var doğal olarak. Yukarı da bir cafe vardı ama biz gittiğimizde kapalıydı.
Eğirdir Gölü
Sonra son hız Eğirdir Gölü Yeşil adadayız. Deniz gibi bir renge sahip ve taşlık bir dibi var. Türkiye’nin üçüncü en büyük tatlı su gölü Eğirdir gölü. Burası bölge halkı tarafından deniz tatili olarak kullanılıyor. Pek çok plajıyla, yelken sporlarıyla hatta dalış yapılabilmesiyle, denizi andıran masmavi rengiyle mutlaka gelinesi bir yer. İlk defa, gittiğim bir yerde yarım saat kalıcaz dedikleri için suya giremeden dönüyorum. O yarım saat daha sonra bir saat sonra iki saat olarak devamlı değişiyor. O göle girip yüzemediğim için içimde ukte olarak kalıyor.
Aya Stefanos kilisesi kapalıydı biz gittiğimizde. Oldukça turistik bir yer burası. Pansiyonlar, cafeler, restaurantlar. Son değişen kararla öğle yemeğimizi burada yiyelim diyoruz. “Eğirdir de ne yenir?” diye sorduğumuzda “göl levreği” cevabını alıyoruz. Rastgele oturduğumuz Felekabad Restaurant bize çok lezzetli göl levreği pişiriyor. Un soda salçadan oluşan gevrek bir katmanda pişiyor. Burada balığı bütün görmeniz imkansız. Bu kadar insana yetişmediği için genelde buzlu ve fileto şeklinde saklıyorlar. Felekabad Restaurant alkolsüz bir aile işletmesi, pansiyon ve cafeleride var. Tesadüf bizimle ilgilenen kişi dükkanın sahibi çıkıyor ve mütevaziliğiyle Cemal bey bizi mestediyor. İki kişi balık salata ve içeceğe 50 lira ödüyoruz. Tadı damağımızda kalıyor.
Yeşilada da tekneyle gezinti yapabilirsiniz. İlknur abla sizi tüm ilgisiyle karşılar ve hem kendisi hem abisi sizi gezdirebilir. Eğer iki üç kişiyseniz 30 liraya, daha kalabalıksanız kişi başı 5 liraya gezebilirsiniz. Havanın müsaitlik durumuna göre tüm adanın etrafını gezdiriyorlarmış. Hava esintili olduğu için biz tekne turuna çıkamadık.
Akpınar Seyir Terası‘ndan tüm Yeşil adayı kuş bakışı görebilirsiniz. Manzara gerçekten müthiş. Bizim arkadaşlar dönüşe geçmek istediklerinden oturup bir çay içemedik ama siz benim için içip manzaranın tadını çıkarın. Manzaramızı seyredip, fotoğrafladıktan sonra yolumuz uzun deyip yola koyuluyoruz.
Isparta’ya gelmişken güllü bir şeyler almadan dönmek olmaz. Gül için, lavanta için, yemek için, Afyon’un sucuğu, lokumu derken adım başı durarak şarkılar, şakalar, kahkahalar eşliğinde gecenin bir yarısı bitmiş vaziyette İstanbul’a ulaşıyoruz. İlk defa dönüş yolunun çoğunu uykuda geçirsem de gözümü açabildiğim her an çok eğlendim.
Aklımda kalanlar: Sagalassos antik şehrinin buz gibi suları, Kovada gölünün bakirliği, Eğirdir gölünün denizle yarışır hali.
Aklımda kalan lezzetler: Felekabad restaurantın göl levreği ve güzel salatası
2011’de tam zamanlı işinden istifa edip tutkusu olan seyahat etmeyi iş haline getirdi. 2017 yılından beri Hürriyet Seyahat’te gezgin yazar, 2018’den beri de blogunda yazılar yazıyor. Blog ilk etapta gazetedeki yazılarının arşivi olarak düşünüldü ancak daha sonra istediği gibi özgür yazmanın tadına vardı. Gezdiği yerler kadar yollarda tanıştığı, dokunduğu hayatlarında hikayesini yazıyor. Belki bir gün bir hikayenin kahramanı da siz olursunuz kim bilir?